Paylaş
Arkası çorap söküğü gibi geldi.
Televizyona kitlendim. Hangi kanalı seyredeceğimi, şoka giren çocuklarıma neyi nasıl anlatacağımı, onları nasıl bilgilendireceğimi şaşırdım. Deprem kelimesini kullanmaya bile korkan ben, çocuklarıma bu konuda hiç bilgi ve eğitim vermemişim. Deprem riski olmayan bir ülkede yaşamak, deprem konusunda bilgisiz olma lüksü vermemeli insana.
Kızımız daha büyük olduğu için daha bilgili sorular sorarken, çok daha bilinçli endişeler edindi. Oğlumuzsa daha küçük olduğundan (diye umuyorum), ve/ya belki de erkek çocuk olduğundan, dalga hızına takıldı kaldı uzun süre. Ama o da çok ama çok ürktü.
(Yalnız akşam yatmadan önce: “Anne artık Japonya’da tepenyaki olmayacak mı?” deyince, sinirlerimi bozdu güldüm ister istemez. Meğer tsunami diyecekmiş, tepenyaki demiş!)
Ekranlarda sürekli tekrarlanan görüntüler yüzünden her iki çocuğumun da anlayamadığı tek ortak şey, depremin çoktan bittiği, tsunaminin gelip geçtiğiydi. Yüz kere sordular: “Hala mı geliyor tsunami?” diye. Televizyonu az seyreden çocuk şoku diye iç geçirdim. Her seferinde, görüntülerin tekrar verildiğini anlattım. Elimden geldiğince deprem anında ilk yapılması gereken şeylere dair bilgi verdim. Ama anladım ki, ben de hala pek bir şey bilmiyorum. Bildiğimi sandığım şeyleri de hatırlamıyorum. Saçmaladım durdum. Bunca yaşanan kötü şey üzerine hala daha bu kadar cahil olduğumu farkedince sinirlerim iyice bozuldu. Gece kabuslar gördüm. Zamanında Rotary öğrenci değişim programı ile yanımızda 1 sene geçirmiş olan Kyo’ya bir e-posta attım. Hala cevap yok. Deprem bölgesinde olmadığını biliyorum; ama yine de merak içindeyim.
Bu arada bütün kanallar depremi ve tsunamiyi tartışırken, uzmanlara sorulan sorular maalesef hep, “İstanbul Depremi ne kadar büyük olacak, ne zaman olacak, bu bunu tetikler mi, bizde de tsunami olur mu, kaç kişi ölür?...” vesaire cinsindendi. Biz olayın hep felaket kısmındayız. Haberin değeri felaketin boyutuyla alakalı. Asla çözüme dair bir çalışmayla ilgilenmiyoruz. Sıkıcı geliyor bize.
Seyrettiğim hiçbir kanaldaki hiçbir uzmana kimse, alınan tedbirleri, bugüne kadar ne yol katettiğimizi, yapılması gerekenleri hatırlatmayı filan sormadı gitti. Hatta hangi kanaldı hatırlamıyorum bir Profesör, tıpkı benim gibi, buna çok sinirlendi.
“Tam sırası işte, hatırlatsalar ya yapılması gerekenleri yahu!” diye ben de kendi başıma iç geçirdim durdum.
Seçim öncesi bir baksak ya hele kimin bu konuda çalışması varmış yokmuş?
Canımız söz konusu değil mi?
Değil.
***
Deprem derken tsunami, o da bitti artık derken nükleer santralde patlama meydana geldi.
Bu sefer çocuklara bu konuda bilgi vermem gerekti, o sırada imdadıma NTV yetişti. Harika bir yayın yaptılar. Sakin, bilgilendirici ve anlaması kolaydı.
***
Daha bu endişeler içimizdeyken, elimiz kolumuz bağlı olan biteni büyük üzüntü içinde izlerken, haftaya Tatlıses’in silahlı saldırıya uğradığı, durumunun kritik olduğu haberi ile başladık. Umarım durumu düzelir.
***
Herkesin yazdığı gibi ben de sürekli Japonların ahlak anlayışına, metanetine, çalışkanlığına, eğitimine ve bilincine takıldım kaldım.
Bizler suçluları tahliye edip suçsuzları süresi belirsiz şekilde hapse tıkarken, “nedeni açıklanamayan sebeplerden dolayı” gazetecilerin sesini keserken, hesaplaşmaları, sorunları, adalet karşısında çözmek yerine sokak ortasında adam tarayarak halletme yolunda hızla ilerlerken; Japonlar deprem sonrası ne girdikleri kuyrukta “kaynak” yapıyorlar, ne dün Cengiz Semercioğlu’nun yazdığı gibi yağmalamada bulunuyorlar, ne de gereksiz yere gıda stoğu yapıyorlar. “Ahlaki” değerlerini en zor durumda bile koruyabilip aldıkları eğitimi uygulayabiliyorlar. İnsan olmaya, yapılması gereken doğruları yapmaya ve uygulamaya devam ediyorlar.
Acaba bu işin sırrı nedir?
Üniversite’ye geri dönme şansım olsa, “Japon Davranış Şekli” üzerine araştırma yapmak; yaptığım araştırmayı “Japon Mucizesi” adında bir hap haline getirip hepimize yutturmayı amaç edinirdim.
***
Sade bir Türk vatandaşı olarak son 1 aydır olan biteni izlemekle bile insan akli dengesini yitirebilir. Ama bizde de öyle bir güç var ki kardeşim, hala dayanabiliyoruz.
Buna da “Türk Mucizesi” denilebilir mi peki?
Biz zaten bu hapı yutmuşuz belli!
***
Üzmez tahliyesi yüzünden mideme giren bulantı hala gitmiş değil. Depremden koruduğumuzu hayal ettiğim çocuklarımızı cinsel istismardan nasıl koruyacağız bu ülkede hiç bilmiyorum. Yağmurdan kaçan doluya tutuluyor. Kabus gibi!
Adalete nasıl güveneceğiz bilmiyorum.
Sadece utanıyorum ve kınıyorum. Adamın adını ağzıma bile alamıyorum. Gerisin geri acilen içeri girmesini istiyorum. Bekliyorum. Bekliyorum. Bekliyorum!
***
Japonya’daki felaketleri yaşayan tüm deprem-tsunami-sızıntızedelere, her türlü canlılara, hatta tsunaminin yuttuğu o narin pirinç tarlalarına ne demeli, kayıpları olanların acılarını nasıl dindirmeli bilmiyorum. Çok çok çok zor.
Yine de bir gün, insanlığımızın Japonların vardığı eğitim ve bilinç seviyesinin ucundan acığına varmasını,
Her ne şart altında olunursa olunsun,
Ahlak deyince akıllara “kadının iki bacağının arası” gelmemesini diliyorum.
Yonca
“gel-git”
Paylaş