Paylaş
Sanırım 2 yıl.
Filtre kahveyi bıraktım ama, Türk kahvesinden asla vazgeçemedim, içiyorum.
Yapan olursa yani...
Babamı kaybettiğimden beri kimseye, kendim dahil, Türk kahvesi yapmadım.
En son babama yapmıştım. Babamla aramda en büyük bağlardan biriydi Türk kahvesi.
O hep orta içerdi. Ben hep sade.
Hep.
O, günde 20 tane içerdi. Ben, haftada en fazla 3-5 tane.
Türk kahvesi benim için her türlü çok anlamlı, önemli, değerli.
Bir hikayesi, senaryosu, örfü adeti, tarihçesi var.
Anılarım var.
Baştan savamadığın bir endamı var...
Vazgeçemediğin bir köpüğü...
Aceleye getiremezsin, hızlandıramazsın yapımını, içimini, hissini...
Uzadıkça uzar muhabbeti.
Falı var.
Onsuz kalamadığın, kanamadığın.
Yıllarca kahroldum Türk kahvesini yurtdışında markalaştıramıyoruz diye. Eller kaptı kapıyor diye hayıflandım.
Sonra Caroline Koç, Selamlique fikriyle çıktı...
Türk kahvesini bir sonraki aşamaya taşıdı.
Nasıl sevindim anlatamam.
“Nihayet doğru birisi Türk kahvesi kültürümüze sahip çıktı!” dedim içimden. Hem de en kalitelisinden.
Geçtiğimiz hafta Selamlique Dubai’de açıldı.
Caroline Koç da açılışa geldi ve “Türk kahvesini dünya çapında markalaştırmak misyonumuz” dedi.
O kadar sevindim ki!
O kadar gururlandım ki!
Bize ait, sahiplenmemiz gereken, sarıp sarmalamamız gereken şeylere yeterince önem vermiyoruz genelde. Oysa o kadar önemli ki o bize dair adetin ve hikayesinin kalitesiyle yurtdışına açılması.
Elçilik gibi bir nevi.
Nitekim son dönemde “markalaşma” ve “markanın sürdürülebilirliği” adına öyle güzel gelişmelere şahit oluyorum ki...
Selamlique Dubai açılışı gibi...
Türk kahvesi bu haliyle sarsın her yeri.
Gurur verici.
Yonca
“sade”
Zerrin Tekindor
Tablolarına ayrı hastayım, tablolarından olma yastıklarına ayrı.
Çizdiği o kocaman ve afacan, mağdur-akıllı-üzgün-kırgın ama güçlü, mutlu ve mutsuz arası bakan karışık kuruşuk kırmızı saçlı kadınlarına bayılıyorum.
Ressamlığına hayranım.
Ama tiyatroculuğu, oyunculuğu var ya... Allah’ım sen aklımı koru. Nasıl özeniyorum, nasıl isterdim öyle bir tiyatrocu olmayı.
Kısmet...
Çok hayranım.
Ta ne zamandan beri hem de!
Hata ediyorum, bazı şeyleri aklımdayken yazmıyorum. Nasıl olsa öyle olduğunu bildiğimizi varsaydığım, kanıksanmış bir gerçek ya Zerrin Tekindor’un başarısı...
Zerrin Tekindor her hafta döktürüyor “Kuzey Güney”de...
İzlerken başa aldığım oluyor onun bazı sahnelerini. Nasıl bu kadar gerçekmiş gibi oynuyor dediğim an öyle çok ki!
Hatta bu hafta bir ara Cemre hapishanedeyken verdiği duyguya, ben de acaba böyle bir anne olabildim mi derken yakaladım kendimi.
Dizideki Zerrin Tekindor anneliğine özenirken yakaladım kendimi yeminle.
Hatta bir ara, hayalperestin önde gideniyim ya, bana ders filan verdiğini hayal ettim.
Kuzey Güney’i Kuzey Güney yapan en önemli karakter Zerrin Tekindor.
Daha ne diyim!
Yonca
“Gültenci”
Twitimden geçenler:
Bahanesi çok olan insanlar için bir şey yapmak istiyorum ama ne yapacağımı bilemiyorum ama bu bir bahane olamaz!
Paylaş