Paylaş
Ölüyordum gidip görmek için ama işten güçten burnumun dibindeki güzelim hiçbir şeye katılamıyordum ki!
Nasıl gözüm dönmüşse istifa etmeden önce, öyle bir “Yeter gidiyorum!” dedim ki, istifayı da ettim gittim yani.
Neyse o andan itibaren de bu sefer kadınsal sendrom baş gösterdi.
Ne giyeceğim?
Tekne, yarış, hele de Volvo Ocean Race bu, bir gün evvel Tony Blair gelmiş düşünün, şaka değil yani derken, birden içime minik bir Fransız kadını görüntüsü düştü. Ya biliyorum diyeceksiniz ki: “A be kadın gidecen yarışı seyredip gelecen ne kıyafeti!” Ama elimde değil işte. İlk defa tanıklık edeceğim ve olayın bi hikayesi olsun istedim. Cinsim böyle.
O Fransız kadını afacan ve olmayacak bi şeyi yaparken hayal ettim. “Tekneye neyin girmesi ‘cıs’, bi düşün Yonca bakalım” dedim. Buldum.
Fare!
Volvo Ocean Race’i fareli babetlerimle izleyip “Teknede fare var!” yazısı yazma kararı aldım!
Üstümde kot, gömlek, rüzgar kesen su geçirmez bir mont; ayağımda da dik kulaklı pırıl pırıl bıyıklı afacan fareli babetlerimle gittim yarışı seyre.
Teknede fare vardı sayemde.
“Foto var mı, foto?” diyorsanız, var. Hemen şimdi Hurriyet.com.tr’de hepsi foto galerimizde. Hatta video da çektim yarıştan canlı canlı sizlere.
O da Hürriyet WEBTV’de. Bi tık ötenizde.
Yonca
“Tom’un Jerry’si”
Volvo Ocean Race 2011-2012 Abu Dhabi fotoları / FOTOGALERİ
Abu Dhabi'den izlenimler / WEBTV
22 günde 10 kilo
Volvo Ocean Race çok acayip bir olay. Okyanusları aşıyorsun. Yaklaşık 9 ay 39 bin denizmili ve yelkenle. Yelken ve insan gücü, azmi, çabası, çalışması. Başka bir şey yok. Takım çalışmasının Allah’ı var. Toz gıda maddeleri yiyorsun. Tuvalet filan hak götüre. “Tuvalete gideyim” diyecek vaktin, halin yok ki; dalgalar, rüzgar denizin en delisi okyanusla baş başasın.
Deniz delirse bir sorun, delirmese ayrı sorun. Her şey hesap kitap dikkat. Abu Dhabi’den hareket edip Çin’de Saya şehrine vardıklarında hava koşullarına göre 22 gün geçmiş olacak ve her biri yaklaşık 10 kilo filan vermiş olacak düşünebiliyor musunuz!
22 günde 10 kilo! Doğayla insanın mücadelesine dair her yarış beni çok etkiliyor, ki bu yarış yelkenciliğin Everest’i!
Hatta yarış öncesi bir pankart vardı, 2005-2006 birincisi Mike Sanderson “Bu benim Everest’im, olimpiyat altınım, çocukluk hayalim ve gerçekleştirdim!” demiş, çok çok etkilendim. Şu duyguların darısı ve yarısı ilk maratonumda benim de başıma! Amin.
Yonca
“maratonik”
Kimleri nasıl gördüm?
Nafiz Gönen: Volvo bayilerinden Arkas Otomotiv’in işine ve arabalara aşık genel müdürü, yıllar sonra yarışta karşılaştık. Sayesinde azıcık İzmir havası kokladık.
Gani Müjde: Gördüğümde beni gülümseten insan. Bana “Gazetedeki fotoğrafınızdan tanıdım ben sizi, siz o koşan kadınsınız!” dedi, mutluluktan bayılmışım.
Levent Erden: “Yonca sen niye koşuyorsun ya, koşma, ye iç eğlen!” dedi, kahkahalarla katılmışım.
Figen Batur: Ah Figen! Geldiğini duyunca sevinçten çığlık attım, görünce boynuna atladım. Çocukluğumun kokusu var onda. Yarışın en güzel yanlarından biri de onunla güzel bir sohbetti. Eskilerden, şimdiden, hayattan, çocuklardan ve Buğday Derneği’nin kurucusu rahmetli Viktor Ananias’dan duygulanarak konuştuk.
Ferhan İstanbullu: Ne kadar tatlı, ne kadar duru, ne kadar güzel sohbetli bir kadınmış.
Üstelik Avrasya’da 15 km koşuyormuş. ADIM ADIM’ın da sıkı takipçisi, duyunca çok sevindim. Tanıştığıma çok mutlu oldum.
Cüneyt Özdemir: Twitterdaşlık sağ olsun sanki tanışıyormuşuz gibiydik.
Ve evet sürekli sanalaktifdi, dipnottv twitleri atıyordu. O da koşularımdan haberdardı.
Yonca “görüşken”
Paylaş