Son Ada

Zülfü Livaneli’nin kitabı hani.

Haberin Devamı

Yok yeni değil. 2008’de basılmıştı hani. Aradan 2 sene geçti. Daha yeni ikinci kere okudum.

 

Kitap geceleri yapıyoruz kendi kendimize. Kadınlarla, kadın kadına.

 

Bir kitaba karar veriyoruz, acele okuyoruz ve buluşup tartışıyoruz işte. Ama öyle hani can sıkıcı, boğucu, bayıcı şekilde değil. İşin içine dedikodu, sohbet, keyif, çaylar, çekirdek, politika, din.. aklınıza ne gelirse giriyor bu gecelerde. Kafalar ve kalpler gitgide daha cüretkarca açılıyor gece ilerledikçe.

 

Bazılarımız, ki bu bazılarına ben de dahilim, kitabı aslında daha önce okumuştuk.

Haberin Devamı

 

Ama yine de, iki kitap gecesi arasında olan kısa zaman, içinde bulunduğumuz durum, bir sürü kadın yazar sonrası bir erkek yazara geçme isteğimiz vesaire derken, hiç düşünmeden kararı verdik.

 

Son Ada kısacık bir kitap.

 

Bir solukta okunuyor.

 

Ama kısa ve bir solukta okunuyor olması insanın üzerinde bıraktığı derin ağırlığı hiç hafifletmiyor.

 

Biz kitabı dün gece inanılmaz hararetle tartıştık. Öyle böyle değil. Tadı damağımda kaldı.

 

İnsanların ütopik bir adaya, o ütopik hayatı kurmak için gelmeden önce,anacennetlerinin cehenneme dönüştüğünü göre göre kaçmalarının yanlış olduğunu ve bir yalanı insanın başka bir yalanla yaşayamadığını, daha önceki suskunluklarının kehanet gibi aslında bir şekilde onları takip ettiğini,

 

İnsan oğlunun en hakiki yırtıcı hayvan olduğunu,

 

Vicdanla, vicdana rağmen, aydın burnuhavadalığının nasıl da biraraya gelemediğini,

Haberin Devamı

 

Bütün o kaos içerisinde, göle kendi başcağızına maya çalan bir insana nasıl olup da kimsenin destek veremediğini…

 

Uzun uzun tartıştık dilimiz döndüğünce.


Konu oradan çıktı; dine, ideolojilere, bölücülüğe, demokrasinin faşizme dönüşen yeni yüzüne, şiddete, ölüme, karamsarlık ve iyimserliğe, agresifliğin sadece her şeyi daha beter ettiğine kadar vardı bir şekilde.

 

Şuna karar verdim, gece sona erdiğinde.

 

Her ne olursa olsun, eğer insan bir olaya baştan yenik ve yenilgiyi kabullenmiş, boyun eğmiş olarak başlarsa işi çok zor, sonu çok yakın.

 

O yüzden ne olursa olsun, insan hiçbir zaman bir şeye bitmiş, gitmiş, kaybedilmiş diye bakmadan çabalamalı. Umut denen şeyi hiç küçümsemeden, ona dört elle sarılmalı.

Haberin Devamı

 

Uğrunda çabalanmayan, emek sarfedilmeyen hiçbir kayıp için de, öyle boşu boşuna ah vah çekerek sonradan ağlamamalı.

 

İşi baştan sıkı tutmalı. Yılmadan çalışmalı.

 

Yonca

“Umutçu”

Yazarın Tüm Yazıları