Paylaş
Bir şey için sırada sabırla bekleyebilmek... Sıra çalmamak, araya kaynak yapmamak saygı ve hakkaniyet belirtisi.
Mesela özel bir müzik dinletisi sırasında sessizliği koruyabilmek de öyle.
Müzisyene saygı, dinleyenlere, ortama saygı.
Orada bir sanatçı keman çalıyor.
Birileri bır bır bır konuşuyor.
Etraf dönüp bakıyor, ama yok, utanmak da yok mesela. Saygısızlık bu işte.
Öte yandan bir konuşma yapılırken de aynı saygısızlık söz konusu.
Hatta konuşanı dinlememek bir çeşit “takmam len ben bunları” kafa tutması gibi görüldüğü gibi, saygısızlığı yapan için kimi zaman “cesur insan” tanımlaması saçmalığı da var.
Adam orada konuşa dursun, koca koca insanlar burada dedikoduya devam.
Dinleyesin yoksa, durma orada bence.
Gerçi konuşma yapanın da anlamsız uzatmamayı bilmesi veya konuşmasını kısa öz dinlenesi yapması da dinleyenlere saygı meselesi.
Bir keresinde bir konuşmacı, üstelik de pek güzel konuşurken salondakilerin saygısızlığına esprili bir şekilde nefis bir uyarı çekmişti de herkes öyle susmuştu.
Oh olsun demiştim, anlayana tabii.
Dürtmen lazım saygıya davet için koca insanları bile.
Devam ediyorum...
İstediğin bir kağıt bile olsa bir minicik “lütfen”i çok görmek de fena. Lütfen demek de pek zor bizde. Teşekkür etmek deseniz iyice zor.
Oysa teşekkür etmek, şükretmek gibi.
Yani size geri dönen olağanüstü bir gücü var.
Ne bileyim, sabah evden çıkarken bazen bir bulut öylesine nazik bakıyor ki yüzüme, “nezaketine teşekkür ederim” dediğim oluyor.
İnanın bana öyle.
O bulut sanki bana gülümsüyor o an.
Ve ben de biliyorum ki göklerden bana bereket gönderecek ihtiyaç duyduğumda.
Özür dilemek...
Ah bu özür dileyebilme becerisi mi demeliyim, cesareti mi?
Keşke bir içgüdü kadar güçlü ve istem dışı gerçekleşebilse...
Ne büyük bir rahatlama var o özür dilendiğinde, ne çok şey çözülüyor kimi zaman.
Ne çok kilitli kalp, kapı açılıyor.
Basite indirgenmeyecek kadar önemsediğim şeyler bu saydıklarımın hepsi benim için.
Bütün bir evi, sokağı, mahalleyi, memleketi değiştirecek, iyileştirecek, yaralarına merhem olacak gücü var gibi geliyor bana.
Bir de içten bir gülümseme, bir şeyi kişisel almadan gülüp geçebilme gücü kimi zaman da.
Bazen anneleri çocuklarına sitem ederken görüyorum, “özür dile bakayım!” veya “teşekkür ettin mi abi’ye” diye.
Ama o anneyi teşekkür ederken veya özür dilerken hiç görmüyorum.
Neyine gıcık oluyorsan bil ki senin kopyan...
Ben ısrarla, birçok şeyin bebeklikten hatta anne karnından başladığına inanlardanım.
Hamile olduğumu anladığım an başlamıştım doktorum “yahu daha duymaz, anlamaz” dese de.
Bence anlıyordu karnımdaki can. Her dediğimi de duyuyordu.
Bir düşünsenize bu ülkede bebekler anne karnından neler duyuyor, nelere maruz kalıyorlar.
Evde şiddet, sokakta şiddet, televizyonda, okulda, iş yerinde, dizilerde şiddet.
Öfke içinden çıkıp şiddet içine doğuyorlar.
Değişim değişim diyoruz, hep sözde.
Oysa eyleme geçmek lazım.
Belki bugün bir yerde sırada beklerken gülümsersiniz sabırla.
Belki birine teşekkür eder yüzünün gülmesine neden olursunuz, birine lütfen dersiniz gülümseyerek. Şaşırması bile şahane olur.
Ya da özür dileyip şaşırtırsınız birisini.
Yumuşayıverir karşınızdaki.
Buzlar erir.
Erimese, şaşırmasa bile inanın o an siz bunu yaptığınız için sizin hayatınızda bir şey elbet değişir...
İyi bir şey yapmak, illa iyi gelir.
“Allah seni kahretmesin e mi” demek yerine,
“Allah iyiliğini versin” demek gibidir.
Yonca
“iyilik sağlık”
Paylaş