Paylaş
Tadından doyum olmaz.
...
İşe sabahları çok erken geliyorum; çocuklarımı geçirir geçirmez soluğu işte alıyorum.
Çok hoşuma gidiyor erkenden yollarda olmak, trafiğe takılmamak ve herşeyi hızlıca bitirip işten erken çıkabilme olasılığımı hesaplamak, erken çıkınca neler yapabileceğime dair hayaller kurmak...
Sabah 7’ de çoğu zaman ben çoktandır masamda oturmuş, gazeteleri devirmiş, kahvemi yudumluyor oluyorum.
Etrafta hiç ses yok.
Çıt çıkmıyor.
Garip bir huzur ortamı. Acelesizlik ortamı...
Tam hayal kurma, hüzünlenme, maziye dalma, hasretleri anma zamanı...
Pencerem çöle doğru bakıyor.
Otobandan öteye uzanan bir çöle...
Güneş de tam karşımdan doğuyor.
Hava o saatlerde puslu desem değil, dumanlı desem değil.
Sanki havada asılı kalmış nemli kum taneciklerinin arkasından doğuyor güneş burada sabahları.
Yani renk mavimtrak olacağına, sarımtırak oluyor,
Film müziği gibi duruyor...
Kahvem elimde, fonda inceden bir eski müzik, maziye bakıyorum bazen,
Daha etrafta kimsecikler yokken.
Bolca düşünüp hayaller kurup maziyle hesaplaşıyorum bazen.
Durup dururken efkarlanıp durup dururken sinirleniyorum bazen.
Bardağımdan çıkan kahveli dumanı koklayıp gözlerimi bardaktan uzaklaştırıp tatlı tatlı canımı acıtmadan kamaştıran güneşe dalıyorum.
Doğmakta olan güneşe...
“Nasıl da büyüdüm ben...” diyorum.
“Nasıl bugünlere geldim...” diyorum.
“güneştozu”
Paylaş