Kendimi Yalıkavak rehberi gibi hissediyorum; ama inanılmaz keyif alıyorum. Hayatımda hiç bu kadar çok yaşadığım yerden bildirmedim. İlginç bir duygu...Bunca sene Dubai’de yaşadım, içimden çok nadir geldi ince detay anlatmak...
1- Browni yerken yanlışlıkla parmaklarınızı da yemek istiyorsanız, Yalıkavak Marina’nın orada açılan Dolce diyor başka bir şey demiyorum. Allah’ım yazarken bile canım deli gibi çekiyor. Daha önce İstanbul’daydı Dolce, zaten bilenler biliyor çünkü Dolce yoğun istek üzerine Yalıkavak’a gelmiş durumda, yaşasın! Dolce’de yapılan her şey Chanel hissi veriyor bana. Asil ve güzel, şık ve gözalıcı, kadın ve dişi, lezzetli ve şahane! Offf şu yazıyı yazarken gece olmasa, atla git, al ve ye! 2- Geçen sene anlatmalara doyamadığım, sizlere en sevdiğim rakı-balık-kadın yazılarımı yazdıracak kadar beni kendimden geçiren bir balıkçım vardı ya hani; ilk önce bakındım, tanıdığım yüzleri göremeyince “hayırdır inşallah, hayırdır inşallah!” dedim. Meğer yer değiştirmişler. Hemen haber vermek istedim; çünkü benim gibi arayan soran, merak eden çok oldu. Ayrıca anladım ki bir yeri sevdiren, mekan filan değil. Yemeğinin kalitesi, mutfağının zenginliği, lezzeti, çalışanları, emektarları... Yalıkavak’ta çarşının içinde, Sanatçılar Sokağı’na yakın, denizin dibinde Çardaklı var. Garsonlarından bulaşıkçısına nasıl iyi bir ekip anlatamam size. Restoranı kendi evlerinin mutfaği gibi işletiyorlar. Sakın rezervasyonsuz gitmeyin ama. Çok üzülüyorlar yer veremeyince. Sahibi Mehmet Bey şu balık ve meze olayını inanılmaz iyi biliyor. Bir sürü değişik ülkeden insandan bin bir çeşit tarif öğrenip uyguluyor. Ama ne uygulama be kardeşim! Bu sene bir ahtapot ızgara yedik, size yemin ediyorum uzunca süre konuşamadık, dilimiz tutuldu. Şimdi yazdım diye herkes ister de bana da kalmaz diye de korkuyorum; ama olsun. Lezzetin hakkını teslim etmem lazım. Ben ilk defa böyle bir şey yedim. Hâlâ tadı damağımda, hâlâ! Meze yemekten balığa midemizde yer kalmadı ve o barbunlar ve tekir içimde ukde kaldı. Onlar da başka akşama. Tatilimi uzatmak için ne yapsam acaba? 3- Garip huylarım var. Ağaçlarla aramda akıl almaz bir bağ olduğuna inanıyorum. Bir dolu yere gittim şu 3 sene boyunca bahçeme çiçek ve ağaç almak için... Ağaçları satmaya çalışan kişilerle kimyam tutmayınca alamadım. Sonra bana biraz daha uzak olmasına rağmen, Yalıkavak’tan Bodrum’a arka taraftan (Ortakent’e gidermiş gibi) giderken, yolun üzerinde solda kocaman bir ağaç gördüm. Ağaca bakarken kaza yapacaktım, hemen durdum. Türkmen Çiçekçilik diye bir yer çıktı. Hasan oturuyordu o koca ağacın altında. Hangi ağacı sorsam “Ablacım baksana kök salmış, yazıktır yerinden oynatmayalım, satamam bunu, sen başka bir tane seç” dedi bana. En sonunda “E sen bu ağaçları nasıl satacaksın? Hepsi doğal olarak kök salıyor durduğu yerde” dedim, çok güldük. Sattığı ağacı satmaya kıyamayan insan! Tam benlik. Severek, çocuğu gibi büyütüyor ve öyle de anlatıyor bana onları. Bütün ağaçlarımı, bitkilerimi onlardan alıyorum ben de... Evimize hayırlı olsun niyetine ev hediyesi almak isteyen her arkadaşımıza, akrabamıza “ağaç alın” demiştik. Nasıl müthiş oldu anlatamam. Her ağacın bir ailesi var yani. Gövdeleri azıcık daha büyüsün minik plaketlerle isimlerini yazacağım geleceğimize hatıra... Kayısım dikildiği günden beri meyve veriyor, narım da, limon ve Bodrum mandalinalarım da. Zeytin ağaçlarım da endamlarıyla salınıyorlar karşımda. Muzu görseniz, yersiniz. Çamlarımı görseniz sarılırsınız. Elele’nin Ağustos sayısında zeytinlerle olan tarihimin dökümünü yaptım. Zeytinlerimi yazarken içimden ağlamak geliyor, delice seviyorum onları delice! Maalesef birini kaybettik ama. Hüngür hüngür ağladım veda ederken geçen hafta ona. Şimdi bahçeme o gidenin yerine bir benjamin geldi. Benjamin Button koyduk adını. Giden zeytin de yenileniyor pek tabii... Bu yaz daha uzun süre vakit geçirmek istiyorum ağaçlarımla. Tüm kış hasretim onlara. Herkes evinin çatısı aktı mı diye sorar, valla ev mev gözümde yok benim. Ben ağaçlarım iyi olsun istiyorum. Ömrüm uzuyor onlar kök salıp dallandıkça. Bu akşam ağaçlarımızın şerefine kadeh kaldıracağım. Tabii ki rakı olacak elimde ve damağımda. Sağlığımıza! Yonca “dut”