Paylaş
Konuşabilmek öyle önemli bir meziyet ki! Yani duygularını anlatabilmek. Aktarabilmek.
Bunları dövüşmeden tartışabilmek. Karşılıklı sohbet kıvamında, ne hissediyorsan söylemek. Anlaşamasan da, anlatmak.
Sohbet önemli.
Kadınlar illa konuşmak istiyor.
Erkekler istemiyor.
Tamam anladık. Ama işte hayat da böyle kös kös durarak geçmiyor şekerler.
Ortasını bulamadık gitti şu işin.
Herkes ya duygularından kaçıyor, ya kendinden. Kaçmayan da konuşmanın cılkını çıkarıyor. Bakınız ben!
Ben de bi konunun üzerine gitmenin kakasını çıkarabilirim hani kolayca...
Diziler de delirtti beni bu bağlamda.
“Ayol söyle de bilelim yani!” oluyorum her seferinde. Dilinin ucunda bir bakla var, Allah’ım bakla çıkamadan ya çürüyor ya da o masaldaki “fasulye sırığı” gibi olup canavarlaşıyor orada.
“Seviyorum” de, “sevmiyorum” de, “istiyorum” de, “istemiyorum” de.
Bir şey de.
De Allah rızası için de!
Heeep mi etrafında dolanılır konuların a be kardeşim.
“Kuzey Güney”i izlerken delirdim geçen hafta! Aha biz işte!
Ayyynı biz, yani çoğumuz. Düşündüğünü söyleme kabızlığı bu olsa gerek.
Yeter artık oldum.
Hayatımız sevip de söyleyemeyen kadın ve erkeklerin Türk filmlerini izleyerek geçti. Beynime kazındı. Benim kazındıysa herkesin kazınmıştır.
Gurur meselesi yapmaktan mahvoldu koca bir nesil.
Aşk meşk meselesi gurur meselesi değildir ki yahu.
Duygudur...
Onur, gurur tanımaz ki. Alakasız şeyler bunlar.
Yok kardeşine ayıp olur, berikine ters gelir, ona inat bununla evlen, sürün, at içine de kendini verem et filan, bu ne ya?
Yok mu bize konuşmayı salık verecek bir şeyler?
Tıpkı aşk ve ahlakın da karşılaştırılması, karıştırılması gibi, en son buna takmış bulunuyorum Sevgili “Ayol Yonca ne oldu sana bugün böyle?” diyen okurlarım.
İşte esenlerin estiği kadınsal günlerde böyle bir ruh hali var bende.
Ne ahlak iki bacağımın arasında, ne de onurum aşkım yüzünden ayaklar altında.
Seviyorsam söylerim, yaşarım.
Sevmiyorsam söylerim, yaşamam.
Bilmem anlatabildim mi yani?
Yonca
“Pazartesi sendromu bu olsa gerek” ya da “hormonal”
Öneri-yorum
Bu ara çok seyahat ettiğim için bir sürü kitap okuma şansım oldu. Ay nasıl mutluyum! Çocuk mocuk olmayınca etrafta, kitap okunabiliyor tabii.
1- “Sarı Sıcak Bir Yolculuk”, Şebnem Kartal yazmış, zaten kendisi uzman psikolog. Kitap bir “psikoterapi yolculuğu” ve bayıldım! 3P Yayıncılık’tan.
2- Annem Edirne Lisesi mezunu. Edirne bizim için çok ayrıdır. Annem gelirken, Kamran Nurışık’ın yazdığı “Gözümde Tütenler, Bir zamanlar Edirne” kitabını getirmiş. Acayip hoşuma gitti Edirne’yi okumak. Kitap Edirne Ticaret Borsa Kültür Yayınları’ndan çıkmış.
3- Itır Erhart’ın bana çok uzun zaman önce verdiği kendi kitabı, anca nasip oldu da okudum. Bin pişman oldum bu kadar geç okuduğuma! “Ben Neyim? Kişiler ve İnsanlar Üzerine Bir Çalışma”, üstelik üniversitemin Boğaziçi Üniversitesi’nin Yayınevi’nden.
4- Aydın Şimşek, “Yaratıcı Yazarlık ve Deneysel Düşünme”, Allah’ım eğer azıcık yazmakla alakanız ve sancınız varsa, kesin okuyun. Sürekli al işte ben, ben, bu sorun bende de var, ayyyynı ben filan diyerek okudum. Kitap çizik içinde. Teşekkürler Figen (Dölek) Abla!
Yonca
“okuryazar”
Paylaş