Paylaş
Hikayenin sonu başından belliydi. (Bu cümle ne feci!)
Pippa da daha yeni yola çıkmıştı ki, devam edemediydi... Demek değişen, gelişen bir şey yok hala... (Bu daha da feci bir cümle!)
Bu olay süresince, insanların -pardon insanlarımızın- genelinin bir kadının saat kaçta, nerede, kimlerle ve ne şartlar altında görüşmesi-dolaşması-konuşması gerektiğine dair belirledikleri psikolojik ve yazılı olmayan kuralları, artık şaşırmadan dinledim.
“Ne işi var bi başına oralarda?” diyor-du herkes.
Duyacağı tepkiden çekinen eğitimli ve medeni tiplerin bazıları da, ağzı başka derken içinden geçiriyordu aynı cümleyi aslında.
İki yüzlüyüz kendimize bile.
Ah bir dürüst olabilsek, kendimize önce, belki o zaman değişim başlayacak aslında.
Nasıl olur da bir kadın tek başına gezer, değil mi?
Nasıl olur da Dünya’nın bi ucundan kalkar gelir bizde turist olur?
Bu ne cesaret?
Nasıl olur da tanımadığı insanlarla arkadaşlık filan kurar!?
Seyahat özgürlüğü kadınlara haram bu zihniyette ne de olsa.
Sarai ajan mıdır, değil midir tartışmasına geldik dayandık en sonunda.
Kadın ajan mıydı, değil miydi inanın hiç önemli değil benim için.
Kadın olmasının da önemi yok. O bir insan. Bir canlı. Bir varlık.
Ve artık ölü!
Öldürülmüş bir insan.
Sarai’nin illa bi şey olması gerekmiyor(du) ki!
Bizse hala daha öldürülmesi için “haklı bahane” arıyoruz. Korkunç olan bu. İşte bu yüzden bizde şiddet fazlasıyla var.
Giyiminle, kuşamınla, halinle tavrınla, saat kaçta nerede bulunduğunla ilgili olarak “sen bunu hak ettin!” diye bakılıyor insana!
Gözler bunu söylüyor sinsice, sessizce.
“Su testisi su yolunda” deyimi ne büyük utanç barındırır içinde; ama kullanırız hunharca yine de.
Gerçi nice “apış arası kalıplarına uygun” kadınlar da öldürülüyor ya bu ülkede, ona ne diyecek ahlak manyakları bilmem.
“Sarai Sierra’nın kim olduğu, ajan olup olmadığı önemli değil benim için” dedim ya...
Ha ama bakın Amerikalı olması önemli.
Önemli oldu yani.
Benim için bu da önemli değildi; ama belli ki büyüklerimiz için önemliymiş, ben de önemsedim sonunda!
Baksanıza...
Biz kendi vatandaşımızı, hele de kadınları, zaten hiç koruyamıyoruz.
Ölüyorlar, işkenceler görüyorlar umursamıyoruz. Dövüle dövüle suları çıktı, tık yok.
“Beni öldürecek, imdat!” diye ihbarda bulunan, adalete sığınan kadını da, katilinin yanına salıyoruz.
Sabıkalı, şiddetten hapse girmiş suçlu manyağı da tahliye edecek kanunları onaylayıp “Birincide ıskaladın, ha şimdi git gebert de gel!” diyoruz.
“Bari cezanı aslanlar gibi layığıyla çek!” der gibi!
Ama 1 Amerikalı kayboluyor, seferberlik ilan ediyoruz.
Adaletin var mı be Türkiye?
Yutkunarak yazdım bu yazıyı.
Amerika bu konuyu ele alır da, acaba bizim kadınlarımızı da kurtarır mı?
Ya da en iyisi acaba sokağa dökülüp
“Hepimiz Amerikalıyız!” pankartları mı açmalı?
Yonca
“New York’un içinden!”
Paylaş