Özür yazısı

Özür dilerim hepinizden ve en başta da kendimden.

Haberin Devamı

Çünkü;

 

Uzun zamandır sizlere Yonca gibi yazamadım. Kendimde değildim ki! Kendime geleceğimdir, geliyorum, hatta şimdi gelmeliyimdir acilen. Bu yazı da bunun içindir. Hepimize:

 

“Hayat böyle işte; insan bir gün ağlar bir gün güler ve geçer. Ama elimizin tersiyle çarparsak dalgınlıkla hayata, lık lık lık akar gider. Aman dökülmesine izin verme, kaldır ve iç güzelce!” demek içindir.

 

Bir süreliğine uzaklaştım her şeyden. Herrrrşeyden. Herrrkesten. En kötüsü de kendimden. Kafam öyle çok sorgu sual içinde ki! İyilik kavramını sorguluyorum, insanlık kavramını sorguluyorum, anlamsız hırsları, üzerimize yapıştırılmış damgaları sorguluyorum ve haksızlık kavramına takıldım, kurtulmayı planlıyorum.

Haberin Devamı

 

Bu yaz tatili bana hiç yaramadı. Bunu okurum Hikmet Bey ve Nezihe nasıl da güzel anlamışlar anlatamam. İnsanın hiç tanışmadığı insanlar tarafından bu kadar kolay deşifre edilebilir olması ilginç bir duygu.

 

Tatile çıkmadan önce oğlumuz hastalandı. Ucuz atlattık aşılı olduğumuz için; ama aşısı olmasaydı ne yapardık düşünmek bile istemiyorum.

 

Bu bana çok ağır geldi.

 

Sürekli çalışan, yazan, hop hop zıplayıp gereksizce herkese yetişmeye çalışan ve herşeyi yarım yamalak yapan bir kadın olduğum hissini suratıma öyle bir vurdu ki o ufacık geçmiş bitmiş ve artık önemsenmemesi gereken üzüntü, çarpıldım işte. “Toplantıyı bırakıp zamanında götürmeseydim oğlumu...” kısmına kitlenip kendimi yedim durdum. İçimden atamadığım “Ben belki de iyi bir anne değilim ve belki de benim anne olmam yanlıştı...” duygusu -ki bu neden böyle bilmiyorum- beni yedi bitirdi. Elimde değildi. Oldu. Bitti. (bakalım ne kadar süreliğine...?)

Haberin Devamı

 

O yüzden öyle bir izin aldım ki işten kendimce, hele de bu zor zamanda, kendimi tamamen çocuklarıma ve aileme adayacaktım, kaybettiğimi düşündüğüm zamanı yerine koymak için deli gibi uğraşacaktım.

 

Yaptım da.

 

Kendimi adadım.

(Yonca “fedai”)

 

Her anlamda çok zorlu geçen kışa, çıt bir çelme atacaktım.

(ben kimim ki?

Yonca “hiçkimse”)

 

Daha tatilin ilk günü ayak başparmağımı kırdım. Doktora bile gitmedim. Her sene bir başka ayak parmağımı kırdığımdan artık hiç takmıyorum. Yapılacak bir şey yok. Sarıyorsun, voltaren sürüp azıcık acıya dayanıyorsun ve denizde ayağın diplerdeki iyice soğuk sularda sallanıyor ve bir şekilde geçiyor. Seke seke, çocukların gönlü olsun diye iskeleden atlamaya, onlarla yüzmeye, oynamaya devam ettim ben de.

Haberin Devamı

 

Kendimi hiç ettim!

(Yonca “b.k var”)

 

Yazmayı, okumayı, herşeyi bıraktım. Kendimi bıraktım bir kenara. (bu önemli bunu unutturmayın bana, bağlamam lazım bugün veya yarın konuyu buraya) Sonra bu sefer de içim içimi yemeye başladı; “Vay efendim yazı yazmadın Yonca!” diye.

 

Sorumluluk ve hassaslık hastasıyım ben, elden ne gelir işte.

(Yonca “rahatsız”)

 

Gecemi gündüzüme katıyorum. Çalışıyorum.

(Yonca “eeee”)

 

Bu işin karşılığı inanılmaz bir duygusal tatmin. Aklınız durur. Yok böyle bir adrenalin ve heyecan ve haz. E çok şükür bu da zaten herşeyden önemli.

(Yonca “farkında”)

 

Neyse.

 

Bu yaz kendimi aileme adadım... da ne oldu?

(Yonca “kına”)

 

Hiç.

 

Kimseyi mutlu edemedim anasını satayım.

Haberin Devamı

(Yonca “olsun”)

 

Hayat böyle; planlar uymuyor her zaman hayallere.

 

Tetris oyunu gibi olsaydı hayatın önümüze döktüğü şekiller, tahtalar hep oturması gereken yere otursaydı cup cup, zaten oyun kısa sürerdi.

 

Geçelim.

 

Derken -eşim de dakka bir gol bir- ufak bir kaza geçirdi. Ucuz atlattı.

 

Sonra hepimizin sinirleri bozuktu zaten, iyice bozuldu. Kimyamız değişti. Kırılganlık arttı. Herkes haklı ve herkes haksızdır ya bazen... Öyle oldu.

 

Derken dönüş ayrılıkları ve doyamamışlık tavan yaptı. Ekonomik sıkıntılar da damardan zorladı.

 

Ve ve ve yine akla hayale gelmeyecek atipik bir durum başıma geldi ve kendimi “genel anestezi lazım” cümlesiyle karşıkarşıya buldum birden bire!

Haberin Devamı

(Yonca “şok”)

 

Ama inanır mısınız narkoz fikri öyle iyi geldi ki!

(Yonca “narkotik” J)

 

O kadar sevindim ki uyutulacak olmama; uyumak, hiiiçbir şey düşünememek, beyinsel sessizlik içinde kalmak çok iyi gelecekti emindim.

 

Amanın ne hayaller gördüm ayılma safhasında.

(Yonca “freud-gil”)

 

Sonra mı?

 

Amaaaan boşverin!

 

Önemli olan şu an.

 

Özür yazısı

 

Ve ben, şu anda çok daha iyi hissediyorum kendimi.

 

Hani başta özür dilemiştim ya, bir de sabrınız için teşekkür ederim. Bak yine buraya kadar okudunuz beni pesss! J

 

Amma anlayışlı okurmuşsunuz kardeşim!

 

Sizin gibisi herkesin başına!

 

Şanslıyım dedim ya.

 

Yine demiş olmak isterim.

 

Dedim.

 

ÇOK teşekkür ederim.

 

Yonca

şeffAF”

 

Kısa kısa içimde kalanlara dair dip not:

Biiir İş Bankası bir reklam yapmış offf bu kadar mı duygulandırır bir reklam insanı! Seyretmeye doyamıyorum. Gözyaşı şelalesi oldum, tutamıyorum.

İkiii aramızda benim gibi kitap okuyamama bunalımına girmiş ÇOK insan varmış, yanlız değilmişim. Paniğe gerek yok, azimle okumaya dönüş çağrısı yapıyorum. Ben başladım sakin sakin dün gece... Oluyor, yaşasın okuyorum!

Üüüç hayatımdaki herşeyi yavaşlatıyorum ilk defa. Gecikiyorum. Koşmuyorum. Az konuşuyorum. Uyuyorum. Sakinim. Nasıl da hızlanmaya başladım yavaşlayınca anlatamam size. Aslında anlatırım da, bu da ayrı bir yazı konusu. Bir okurum önermişti kendisine nasıl teşekkür etsem azdır. Olağanüstü bir ilaçmış yavaşlamak; içime döküldü iyi geldi her yerime.

Dööört 4 Eylül Cuma günü Kelebek’ deki “Benim kızım evlenmeden yatmaz” yazıma yağan okur maillerinden inanılmaz bir dosya çıkar. Ne yapacağım bilemedim. Düşünüyorum üzerinde.

Beeeş bana lüüüüüütfen hatırlatın size “Çocuk kalan kalbim” yazısı yazmam lazım, acilen hem de.

Altııı yukarıda fotoğrafını çekip paylaştığım “Hayat en güzel hediye” yazan 4 Yapraklı Yonca, Tuğçe ve Selim’ in bize getirdiği “Ahşap Kuş Yuvası” paketinden çıktı. Paşabahçe tahtadan inanılmaz güzel bir kuş yuvası yapmış düşünebiliyor musunuz? Uzun zamandır bu kadar güzel “fikridetay” görmedim... Bayıldım.

Yediii bu dip not olayını burada kesmezsem asla bitmeyecek korkusu geldi. Kestim bile!

Yonca

“SifON”

Yazarın Tüm Yazıları