Paylaş
Bunca senedir yurtdışında yaşayan, her çeşit milletten insanla aynı ortamı soluyan tecrübemle söylüyorum bunu.
“Elin gavuru çocuklarını bizim sevdiğimiz gibi sevmez” naraları duyarak büyütüldük.
Pakiler Hintliler kokardı ama, komşumuz olsunlar istemezdik apartmanda.
“18’inden sonra umursamazlar çocuklarını” filan denirdi Avrupalılar için.
Eller hep kötüydü, biz hep en şahaneydik.
Bizdeki sevgi anlayışı; yanak sıkmak, “göster bakalım pipini” şeklinde övünmek ya da uslu durup büyüklerin sözünden asla dışarı çıkmayan cins olduğunda şahaneydi sanki.
Ha bir de “Sor bakalım babası ne iş yapıyormuş?” vardı tabii.
Sevgimiz yargılamakla eşzamanlı gibiydi. Sıfatlara bağlıydı.
Temiz çocuk, pis çocuk.
Uslu çocuk, yaramaz çocuk.
Çalışkan çocuk, tembel çocuk.
Annesi de hafif sanki, babası da ayyaşın teki...
Sümüklü veya değil, ÇOCUK yoktu gibi.
Çocuğa çocuk gözüyle bakmayı bilemedik gitti.
* * *
Okulun ve arkadaşımın adını veremeyeceğim; çünkü kendisini arayıp yazmak için iznini alamadım. Zaten isimlerin, kurumların hiç önemi yok.
Zihniyet önemli!
* * *
Küçüktüm.
Sınıf arkadaşımın babası tutuklandı. Siyasi suçlu olduğu söyleniyor.
Nefes almaya korkulan, sokağa çıkma yasakları olan o dönem.
Arkadaşım babası tutuklanınca, doğru düzgün okula gelemez oldu.
Gelse de perişan zaten. Her imkanda babalarını ziyarete gidiyorlar. Annesinin zamanı, duruşmalara savunma hazırlayarak geçiyor.
Arkadaşımın tüm ders notlarını ben tutuyorum.
Önce onun defterine yazıyorum, sonra kendiminkine. Eğer yetiştiremezsem, teneffüslerde arayı kapatıyorum.
Okula geldiğinde derste bazen durduk yerde ağlıyor. Sınıftan çıkıyor.
Allah rahmet eylesin, öğretmenimiz de arkasından koşuyor.
Annem babam beni onlara götürürdü. Oynardık. Unutturmaya çalışırdık zamanı.
Saçma şeylere küserdi. Üzülürdüm. Haksızdı. Ama bilirdim, canı yanıyordu. Kalbi kırgındı.
Babasını özlüyor, korkuyordu.
Ben de korkuyordum.
Devamsızlıkla ilgili hiç sorun olmadı okulda. Oysa devamsızdı.
Anne babalar mı?
Bize yansımadı tutumları sanki. Hatırlamıyorum.
Herkesin politik görüşü tersti belki babasıyla. Ama pek dillendirilmedi sanki. Bir keresinde ama, bir sınıf arkadaşımız o arkadaşımıza “tatsız” bir “siyasi” şaka yapmıştı. Fena...
Duyduğu lafı yanlış anlamış, haliyle gelip arkadaşımıza haksızlık yapmasına kızmıştı öğretmen. Hiçbirimize tek fiske vurmamıştı ama sözleriyle hepimizin yanaklarında gül bittiydi o an.
Ne öğretmendi ama! Hepimize hayat dersi vermişti.
Bir daha kimse o “büyümüş de küçülmüş” hataya düşmedi.
Dersleri kötüledi onun da. Oysa çalışkan bir kızdı. Dikkatini toplayamıyordu sadece.
Ha ama ne oldu?
Okul destek oldu. Herkes sabretti.
Kimse çocuğun gördüğünden de fazla zarar görmesine izin vermedi.
Mahkeme ne der, sonuç ne çıkar, kimse bilmiyordu.
Çocuk masumdu.
Bunu biliyordu herkes.
O çocuk bizimle beraber mezun oldu.
* * *
Anne babalara kızıyorum.
“Eşitlik, kardeşlik, özgürlük” diyen sistemin temsilcisi olmuş ama bunu özümseyememiş okullara kızıyorum.
Avrupalı geçinip şark kafalı kalmışlığa kızıyorum.
Çocuğunun önünde asıp kesen, yargılayan ve yargıladıkça çocuklarına da yargılamayı öğreten “büyüklere” kızıyorum.
Okullara “parayı verdim düdüğü çalarım” zihniyetiyle davranan ebeveynlere, yetmez ama evet, başarı kelimesi altında ticari politikanın kölesi olmuş okullara kızıyorum.
Bakmayın siz tek bir okulun başına patlıyor gibi kabak, diğerlerinde durum ne kadar farklı olurdu emin değilim.
* * *
Yağmur’un, Nazlıcan’ın başına gelenler bir ilk değil.
Hikâye ve sorunun özü hep aynı.
Zihniyet!
Bizim hiçbir farklılığa tahammülümüz yok.
Bizim demokrasiye de tahammülümüz yok.
Bizim yargılamadan sevme becerimiz yok.
Hoşgörümüz hep önyargılı, hep kalıplara, koşullara bağlı.
Gay’in çocuğu, dincinin çocuğu, solcunun çocuğu, teröristin çocuğu, ‘o’nun çocuğu ‘bu’nun çocuğu...
Utanmıyoruz çocukları yargılamaya, sıfatlandırmaya.
Olay bize dokunmadığı sürece de umurumuzda değil.
Bizden olmayınca da!
Ama şahane olan ne biliyor musunuz?
Bu çocuklar büyüyorlar.
Hiçbirimize benzemiyorlar.
Yarın öbür gün başkalarının çocuklarına adil olacak olan onlar.
Benim umudum haksızca yargıladığıMız çocuklarıMızdır.
Ben onlardan ve onların çocuklarından umutluyum.
O kadar.
Yonca
“Çocukça”
Paylaş