Paylaş
İnsanın yazı yazıyor olması bir garip durum ve hal ve şekil. Ben bir baktım, ilk yazımı yazdığımdan bugüne, tam 13 yıl geçmiş. Hiç birini kimse ile paylaşamadığım ise tam 11 yıl olmuş.
Kendim pişirdim, kendim yedim hep çünkü. Tadını tuzunu kendim bildim. Şiştim.
Bencil, ve de safça kendini beğenen bir şekilde, kendi kendime lezzet ünlemi vererek okudum: “Hmmmm ıh ıh ıh” diye diye.
Beş parmağımı birleştirip, aşağı, yukarı, salladım durdum. Bazen acıdan gözüm doldu, bazen de ağzım yandı, bir sonrakini üfleyerek yazdım.
Sonra birden, bir ışık yandı, yazılarımı paylaşabilir oldum.
Hayatıma: “Nereden çıktı şimdi bu?” diye giren, şirin yanaklı, aklı başında bir adı bende saklı bızdık, benim yemeklerimin tadına baktı. Bana bir adım attırttı. Cesaretimi toplattı. ‘Dene ne kaybedersini’ anlattı.
Beni bana karşı ikna edip iyi kandırdı.
Ama bana ilk defa ciddi ciddi ‘hadi yaz bakalım da herkes okusun’ denince, ne yalan söyliyeyim, birden heyecan yaptım.
‘Sanki kızımı sevmediğim adama gelin veriyorum!’ gibi bir acayip hisse kapıldım.
“Ne alaka?” demeyin! Açıkça paylaşıyorum işte.
Ben, daha önce, yazdıklarımı hiç kimseye okutmamışım, daha sonra da, sırf kendi istediğim, seçtigim insanlarla paylaşmışım, derken birden, ipi göğüslemek zorunda kalmışım.
Korkmuşum.
Panik olmuşum.
Yazılarım bir tane dedim. Her yazımdan bir tane var. Çocuklarım gibi. Hepsi tek. Eyvah bunu yazdım bitti gitti. Bir daha o, o olmayacak dedim. Herkesin eli, gözü değecek, benim olmaktan çıkacak oldum. Hamileyken içimde olan bebek, dünyaya çıkacak ve herkes tarafından görülecek oldum.
“Eyvah! Ben bencil miyim yoksa?” dedim sonra kendime!
“Paylaşmayı bilmiyor muyum?” oldu sonra düşünce...
“Sen deli misin kızım yaaaa?” dedim en sonunda, biraz sağdan soldan yardımla.
Ama sonra düşündüm, yahu ben bu hissi kırar da geçersem, güçlü bir kadın olurum, hatta iyi bir kayınvalide de olabilirim ileride gibi geldi. Sevmediğim damada da, kızımın gönül gözü ile bakabilirim gibi geldi.
Kendime de objektif bakabilme yeteneği de edinirim diye diye kendime habire gaz verdim. ‘Vın vınnnn!’ diye sesler çıkardım.
Tozumu dumana kattım. Başladım yazmaya. Klavyeden çıkan sesi duysaydınız korkar kaçardınız.
Son sürat yazıyorum.
Ben bize, Türkiye’ den bilinen hali ile Ayşe Arman’ ın diyarı Dubai’ den bildiriyorum.
‘Eş durumundan’ Dubai muzdaribiyiz.
Bir eşim, 2 küçük cennetim var; Kızım oldu 7 yaşında, oğlum oldu 3 yaşında.
Yoğun çalış(k)an bir anne, çok seyahat eden işkolik bir babanın da eşiyim.
Çok konuşurum. Yazarken satırlar, konuşurken saatler, günler geceler yetmez bana.
İlla biri dürter, belki bazen susarım. Es verir, ilk açığı yakalar, damarıma mı basıldı, kaldığım yerden nefes almadan hiç takmam gürüşümü damgamla basarım.
İlla yazarım.
Az uyurum.
Kapı gıcırtısına oynarım.
Hele sinirlerim bozulunca ‘kaşık’ deseler gülerim.
Anne olalı, dünyada varsa sırat köprüsü, tam bir adımda, öbür tarafına geçmiş bir deliyim.
Hayata çok çok çok bağlıyım!
Ölmekten çok korkanım. 400 yıl olsa yetmez daha da çok yaşamalıyım.
Arkadaşlığa pek bir hastayım.
İnsansız kalamayanım. İcabında İtalyan ailerine taş çıkaran bir tek kişilik kalabalığım.
Haydi bakalım.
Yazalım da dertleri içimize değil, internete atalım.
Yonca
“Kanber”
Açıklama ile başlayan ve devam eden dip not: Ben, internet ortamının, samimi konuşma mekanı olduğunu düşündüğümden çoğu zaman konuştuğum gibi, yani Türkçe’ mizin yazım klavuzuna bazen ters düşebilen bir biçimde imlada hatalı olacağım... Bunu da sadece yine tekrar ediyorum, ortamı sohbet mekanı olarak gördüğümden yapacağım. Yoksa Türkçeme de, imla kurallarına da sevgim ve saygım sonsuzdur sakın yanlış anlaşılmasın, ileride laf eden olursa ‘bakınız ilk dip notum’ diye burayı gösterip nazikçe hatırlatacağım. Bir de ‘kafiye’ ile uzun zamandır alışkanlık/bağımlılık halinde olan garip bir ayrılamaz durumum var... Belki zamanla ona da bağışıklık kazanacağım.
Paylaş