Paylaş
Bugün organ bağışı yapmanın ne kadar kolay olduğunu ama hala neden bu kadar zorlandığımızı konuşmalıyız. 18 yaşını doldurmuş herkes bağışta bulunabilir. Dinimiz de bunu destekliyor. Bunu insanı yaşatma sorumluluğu olarak görüyor. Çünkü bir insan yaşadığında, onun ardında kalan yaşamlar da yaşanıyor.
Her gün bu umudu bir kez daha kaybeden hasta yakınları var. Türkiye’de hayatını kaybedenlerin yakınlarının yüzde 80’i organ bağışına izin vermiyor. Bu oran çok yüksek. Beyin ölümü gerçekleşmiş bir kişinin yakınları, şokun içinde organ bağışını düşünmüyorlar. Bunu onlara anlatmak zor. Bir yanıyla bu hayatın doğal bir parçası, bir yanıyla yaşama en anlamlı katkı... Organ bağışladığınızda bir donör, sekiz kişinin hayatını kurtarabiliyor. Kalp, akciğer, böbrek, kornea... İnsan dokunuşuyla yeniden can bulabiliyor.
İzmir bu konuda umut dolu bir şehir aslında. 2013’ten beri 96 bin 278 İzmirli organ bağışında bulunmuş. Bu sayede Türkiye’nin birinci sırasında yer alıyoruz. Ama her şeye rağmen yeterli olmadığı istatistiklere yansıyor. Sağlık ordumuz, beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerin yakınlarını ikna etmek için fedakârca çalışıyor. İzmir Şehir Hastanesi, bu konuda donanımıyla öne çıkıyor. Organ bağışı yapıldığında, organlar helikopterle hastaneye taşınabiliyor; bu da zamanla yarışta ne kadar önemli bir adım atıldığını gösteriyor.
Peki, biz ne yapmalıyız? Her yıl düzenlenen Organ Bağışı Haftası’nda gönüllülerin desteğiyle etkinlikler düzenleniyor. Bisiklet turları, paneller, karikatür sergileri ve sempozyumlar... Toplumun organ bağışının ne kadar hayati olduğunu, yaşamla ölüm arasında ince bir köprü kurduğunu kendimize ve çevremize anlatmalıyız.
Bugün sağlıklı olan bizler, yarın bağış bekleyen konumda olabiliriz. Bunu değiştirmek elimizde; organ bağışı için İl ve İlçe Sağlık Müdürlüklerine, hastanelerdeki organ bağış birimlerine ve aile sağlığı merkezlerine başvurmak çok kolay. Birine yeni bir hayat vermek için ilk adımı atalım.
İzmir’in duyarlılığı toplumla
kurulan bir bağ demektir
İzmir’in organ bağışında bu denli öne çıkmasında pek çok etken var. Öncelikle, burada yaşayanların toplumsal duyarlılığı yüksek; kentte adeta hayatın, sevginin ve umudun değerini bilmeye dair sessiz bir anlaşma var. Şehir, her yaştan ve her kesimden insanıyla başka hayatlara dokunma isteğini içselleştirmiş durumda. İzmir, aynı zamanda köklü bir yardımseverlik kültürüne sahip. Bu şehirde insanlar komşusuna, tanıdığına, tanımadığına yardım etmeyi önemser. Bağış yapmanın, sadece maddi bir destek değil, en derin anlamıyla bir “nefes” olduğuna inanır. İzmir’de birisine umut olmak, ona yeniden nefes verebilmek fikri çok güçlü bir şekilde karşılık buluyor.
İzmir’in bu duyarlılığı aynı zamanda toplumun kendisiyle kurduğu bağla da ilgili. İzmir’de insanlar yaşamı kutlarcasına yaşar, birbirlerine saygıyla yaklaşır ve yardımlaşmayı bir sorumluluk olarak görürler. Organ bağışı da bu sorumluluk bilincinin en anlamlı yansımalarından biri. Özellikle pandemi sonrası dönem, hepimize hayatın ne kadar kırılgan olabileceğini hatırlattı. Böyle bir dönemde, insan hayatının kıymetini en yakından hisseden İzmir halkı, organ bağışı gibi kritik bir konuda dayanışma göstererek başkalarının yaşamına dokunmak istiyor.
İzmir, sadece bir şehir değil; içinde insan sevgisi taşıyan bir yaşam merkezidir. Burada insanlar, başka bir insana hayat vermeyi, kendi yaşamlarının bir uzantısı gibi görüyorlar. Her bir bağış, İzmir’de yaşayan birisinin başkalarına umut aşılamak, onların hayata tutunmasına destek olmak istediğinin en saf ve güçlü ifadesi.
Körfez sadece İzmir’i
değil herkesi ilgilendirir
İzmir körfezi üzerinden tartışma devam ediyor. Çok uzatmayayım. Körfezle ilgili çözüm sadece belediyenin ya da sadece ilgili bakanlıkların işi değil. O yüzden tartışmaları bu yönde değerlendirmek gerekir. Bir kere polemiklerle, medya üzerinden konuşmalarla bu sorun çözülmez. Yapılacaklar belli, çözümler alternatifli, körfezi on yıllardır bu hale getiren etkenler net ortada...
Kaldı ki; körfez sadece İzmir’in de sorunu değildir.
Yıllardır büyük gemilerin yanaşamadığı, bu yüzden yük gemilerinin Pire ve diğer limanları tercih ettiği ortadadır.
İzmir limanı ve dolayısıyla körfezi; ihracatımızın ve sanayinin en önemli adreslerinden biridir.
Dolayısıyla çözümleri sunmak ne sadece yerel yönetimin, ne de bakanlıkların işidir.
Size iyi geleni yapın
Bir ara yönetim kitapları çok modaydı. Bana göre hala öyle... Şimdi de diyet, sağlıklı yaşam, gençleşme üzerine yazılan kitapların çok sattığını görüyoruz. Olabilir...
İnsanlar kendilerine daha çok dikkat eder oldu. Ama şunu biliyorum. Herkes için ortak formüller işlemiyor. Bana iyi gelen bir başkasına iyi gelmiyor. O yüzden kişiye özel tıp öne çıkıyor. Ve epigenetiği daha çok konuşmalıyız. Siz siz olun; size iyi geleni yapın, başkalarının tavsiyelerini değil.
Paylaş