Gerçi bu “yaz çocuğu” olmak da biraz acayip. Kış boyu herkesin yaşgününü cümbür cemaat kutlarsın, kendi yaşgünün gelir, in cin top atar. Niye? E yaz vakti millet yazlıklara kaçmış işte.
Küçükken ya hep Annane tayfası olurdu yanımda ya da artık o yaz kimle tanışmışsam deniz kenarında onlar. Ben de kendime uyduruk yaşgünü günü ilan ettim.
Nisan ayında kutluyorum. Günü gelince bir daha kutluyorum. Aslında her ay bir kere kutlamak istiyorum. Bayılıyorum yaşgünü kutlamalarına.
Efenim şimdi bu gereksiz girişi yaptıktan sonra, gelelim bu sevimli cuma gününde anlatacak olduğumuz iç açıcı haberlerimizi sıralamaya. La la la laaaa :). Yonca “s-açma”
İnsafa davet!
Dubai’de Ateş Ağacı mevsimi başladı. “Bu ağacın botanikçesi nedir?” diye bir bilen arkadaşıma sordum. “Bilmiyorum...” dedi. Ben de üşendim bakmaya, hâlâ bilmiyorum.
Ama ağaç çok güzel. Kıpkırmızı alev topları gibi çiçekler kaplıyor ağacın her yerini. Bakmaya doyamazsınız. Ve inanır mısınız bazı zevzek insanlar efendim çok çiçek döküyormuş yerlere diye budatıyor ya bu güzelim ağacı, ben ne diyeyim hiç bilmiyorum bu hayatın her halinden gıcık kapan problemli insan tiplerine?
Gıcıksınız gıcık işte!
Mamogram hiç çektirmemiştim. İlk defa çektirdim. Tabii benim gibi memesi küçük, hatta memesi olmayan ama sanki pek bir memesi varmış gibi o noktalara meme muamelesi yapan insan için zor işmiş.
Çek Allah çek, teknisyen bayağı uğraştı. Çek bastır çeeek derken, beni gülmeler tuttu tabii. “Nereye çekiyoruz abiii?” dedim, kahkahayı bastım. Her işte kesin bir hayır var yalnız. Sanırım bu çekiştirme sonucu benim bezelyeler oldu barbunya.
11 yıl önce durup dururken bağımlısı olduğum kolalı içecekleri içmeme kararı almıştım. 11 yıldır içmiyorum. Sıfır. Ağzımın tadı gayet yerinde. Dün de nereden esti bilinmez, tuvalette bir karar verdim. Artık filtre kahvesel şeyler içmeyeceğim. Bitmiştir. Bitti. Kafeine son verdim gitti. Sade bir Türk Kahvesi bu karardan muaftır tabii!
Can erik olayı bitmeden benim için de kakırdatın. En son 5 kilo eriği tuza banarak 2 günde nasıl yediysem; dilim oldu yara, bacaklarım da oldu ödemden davul gibi, patlamaya hazır bomba. Bana ne! Hiç pişman değilim. 10 kilo daha olsa, bandıra bandıra yerim valla.
Smear testimin zamanı gelmişti. Gittim. Yaptırdım. Bak hâlâ yaptırmadıysanız, geciktiriyorsanız, bak çok kızarım bak. Bekletmeye gelmez. Haydi şimdi yaptırın. Aferin.
Görümcem Esra, 4 yapraklı yonca’lı bir yüzük yollamış bana. Yok böyle bir şey. Yok yok yok. Kafayı yedim. Batya Kebudi yapıyormuş. Nasıl zarif, nasıl güzel, nasıl nasıl nasıl farklı anlatamam. Meraklısıysanız incecik tasarımların, kesin peşine düşün Batya’nın. http://alabatya.blogspot.com ve info@batyakebudi.com’dan ulaşabilirsiniz.
Oğlum artık 6 yaşında! Komik bir çocuk kendisi. “Sence ben iyi bir anne miyim?” dedim, “Evet” dedi. “Neden peki?” diye sordum, “İyi koşuyorsun!” dedi ve ekledi: “Sen benim pembe konversli annemsin!” Kaç tane annesi varsa! Ay ama bu tanım nasıl hoşuma gitti, konversleri ölene kadar ayağımdan çıkarmam gari!
Gülben Ergen canla başla çocuklar için çabalıyor. Projesi de giderek ses getirmeye başladı. www.cocuklargulsundiye.com sitesine bir girip bakın, Nil’in şarkısı karşılayacak sizi. şarkı sözleri her şeyi öyle güzel özetlemiş ki! Son zamanlarda ne çok kadın kendini çocukların eğitimine adadı. Bize düşen sadece onlara destek vererek farkındalık yaratmak. Bu kadarcığını da yapmamak büyük ayıp değil mi?
Yaşar Üniversitesi’nde geçen hafta 1. Hayvan Hakları Sempozyumu yapıldı. Hayvanlara değer vermeyi çocuklarımıza öğretebildiğimiz gün, insanlara değer vermeyi de öğreneceğiz.
Hayvan sevgisinin bir insan üzerindeki olumlu etkisini çocuklarımdaki değişimi yaşayarak görüyorum ben. Sempozyumda konu başlıklarından biri de “İnsaf”. Ne çok ihtiyacımız var insafa, insaflı insanlar olmaya...