Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Nisan yağmuru

Annemle babamın çok güzel bir tanışma ve aşık olma hikayesi var. Gerçi kimin yok ki! Neyse, o ancak bir “Temmuz hikayesi” olabilir belki de...

Haberin Devamı

Bir gün evlenmeye karar veriyorlar. Babamlar da, klasik işte, annemi istemeye gidecekler. Annem, evin en açık ara küçüğü olup babasını da küçük yaşta kaybettiğinden, enişte evinde... Enişteleri babası yerinde, ablalar deseniz hepsi birer anne yarısı, anneannem deseniz o zaten tek başına ömre bedel bir kadın. Yani ne annemin ne de babamın işi kolay bu kocaman aile içinde.
Annem; üç enişte, bir ağabey, üç kız kardeş ve bir anneden isteniyor. Olay uygun bulunuyor; gençlerin zaten anlaştığı, e birbirlerini de sevdikleri, evlenmelerine de kimsenin itirazı olmadığına karar veriliyor.
Haydaaa mutluluk gözyaşları, sarılmalar öpüşmeler, gelsin güzel yemekler, kalkılıp güzelce dans etmeler, çekilsin siyah beyaz muhteşem kareler. Nişan elbisesini Beyhan teyzem dikmiş annemin. Fıstık yeşili. ?u anda bende. Hayatta vermem kimselere. Konuyu bölmemeli, devam hikayeye.
Evlilik tarihi temmuz olsun deniyor. Zaman ilerliyor, oluyor aylardan nisan, sıra geliyor gelinlik olayına. Annemin ablası, işte o müthiş nişan elbisesini ve her türlü harika kıyafeti yaratan Beyhan teyzem, Olgunlaşma Enstitüsü mezunu, gördüğüm en zevkli, en güzel tasarımcı kadındı, “Gelinlik için Olgunlaşma’ya gidelim” diye öneriyor.
Dedem çok tatlı bir adam, hâlâ dün gibi hatırlıyorum ben dedemi. Pamuk gibiydi yanakları, “düm düm tek” ses çıkarırdı vurdum mu göbeği. Nazilli’deki o masal evinin tavukları da olan kümesli bahçesinde, limon ağacının sol çapraz köşesinde erik ağacım vardı. Ona tırmanırdı benim için benimle, hiç üşenmeden, her erik mevsiminde.
Hatta bir kere düşmüştü de beli incinmişti. Hâlâ unutmam, hafızama kazınmış çıkmamak üzere. Durup durup aklıma geliyor her seferinde, yazmadan edemiyorum işte.
Neyse, benim şeker dedem, eşi, annem ve teyzem soluğu böylece alırlar Ankara Olgunlaşma Kız Enstitüsü’nde. Onlarca gelinlik içerisinde, annemin gözü başka bir askıda duran pembe-mavi tonlarda, üzeri pul işli, su gibi ışıl ışıl bir elbiseye takılır kalır.
Bu gözüne takılan, gelinlik değildir ama annemin gönlünü bir şekilde çalmıştır.
Dedem “Bunu beğendiysen bunu dene kızım” der, annem de elbiseyi utana sıkıla giyer. Dümdüz inen, üzerindeki pulların dikimi ve işi şekliyle sanki su damlalarının ışıltısına bakıyormuşsunuz hissini veren elbisenin içinde annemi gören dedem, eşi ve teyzem, hemen “Tamam, budur!” derler.
Varsın beyaz olmasın, sıra dışı olsun, hiçbiri renginin beyaz olmayışını sorun etmez. Annem mutlu, durur düşünür, elbiseye bir şapka hayal eder. “Ben şapka takan bir gelin olmak istiyorum” der. Elbisenin tasarımcısı, defileden yeni gelen elbisesinin gelinlik olarak düşünülmesine bayılır ve şapka için anneme yardım eder. Kocaman bir çapı, elbisenin pullarıyla uyumlu incecik narin bir işlemesi olan ve o işlerin altından upuzun pembe-mavi tüllerle duvağı arkasından fışkıran bir şapka tasarlar. Elbise olur, gelinlik. ?apka olur duvak, pembe-mavi ışıl ışıl akarsu gibi bir duvak...
Annem giydiğinde pembe mavi hayal gibi gelinliğini, su gibi bir gelin olur.
Tasarımı yapan kadın anneme dönüp: “Elbisemin defile için adı neydi biliyor musunuz?” diye sorunca, annem durur. “Nisan yağmuru” der kadın, “Bereketli, mis gibi, pırıl pırıl, ardında gökkuşağı gizli, insana neşe veren, güzel şeylerin habercisi... Nisan yağmuru. Tıpkı sizin gibi”...
Yonca
“mazi”

Elele Nisan ve Mayıs

Haberin Devamı

Zaman su gibi geçiyor dedikleri bu değil mi? Bir senedir Elele’de yazıyorum. Nasıl oldu da bir sene oldu bitti, bu kadar zaman geçti hiç bilmiyorum.
Nisan ayı için bu yukarıdaki “Nisan yağmuru” yazısını ve birkaç başka şeyi daha yazarken fark ettim. Sonra şıpadanak sıra mayıs sayısına geldi. Mayıs için New York seyahatimi yazıp fotoğrafları gönderdim ki, sıra hazirana geldi.
?u anda haziran yazımın hayalini kuruyorum. Hatta temmuz ve ağustosu düşlüyorum. Dergi yazarlığı size geleceği hayal ettirip sonradan olmuşunu elinize tutuşturan; hayalini kurduğunuz şeyin yaşanmışını sunan bir şeymiş. Bunu da Elele ile öğrendim. Çok severek yazdığım dergime ve anında görüntü ekibe selam ederim. Ettim.
Yonca “Elele-ci”

Yazarın Tüm Yazıları