Etrafımda kim varsa ikiye bölündü eyyy vatandaş! Kimisi: “Yonca sen ne zaman şu kafiyeyi bırakacaksın?” diyor...
Kalanlar da: “Kafiyeli yazmazsan, bir daha okumayız!” diyor.
Ama kimse benim ne düşündüğümü,
Ne hissettiğimi,
Ne istediğimi,
Neden kafiyeli yazı yazmakta ısrarcı olduğumu merak etmiyor.
Anlamak da istemiyor.
Ben kafiyeli yazmayı seviyorum.
İster köşe yazısı,
İster kısa hikaye,
İster roman ve hatta dilerseniz polisiye!
Benim için yazdığım yazının bir sesi ve müziği var kendi içinde.
Benim beynimde...
Müzik ruhun gıdasıysa, yazının gıdası da çağrıştırdığı müziğidir.
Haberin Devamı
Yani...
En azından benim için öyle!
Ben müzikal yazılar yazmak istiyorum dans eden; tango, rap, salsa ve vals yapan kafiyelerle!
Mesela şöyle:
Yazımda hüzün varsa kafiyem sulu gözlü,
İçinde neşe varsa dudakları gülücüklü,
Sinirlendiyse tonu güm güm yumruk yüklü...
Neyse ne,
Yazımın sesi olsun bol cümbüşlü!
Tam kafiye sorunu bitiyor,
Yazımın sonunda kendime taktığım alt başlıklara laf atılıyor.
Kimisi “Bıkmadın mı?” diyor,
Kimisi bakıyorum kendisine de uyguluyor,
Kimisi hastası oldu, onlarsız yapamıyor!
Ama hiç kimse neden benim müzik kokan yazılarıma alt başlıklar attığımla ilgilenmiyor.
Yazımda yaza yaza cümlelerce anlatamadığımı, bazen bir tek o alt başlık şak diye anlatıyor.
Ayrıca içimde bir sürü başka başka Yoncalar var benim...
O alt başlıklar onlara da can veriyor.
Hiç olmadı,
O başlığı düşünürken aklıma bir dolu başka şey geliyor.
Yaratıcı olmak için kafamdan bazen duman tütüyor.
Bu sıkıcı, tek düze, neşesiz, müziksiz, tek başlı ve başlıklı ortamda,
Karga gibi sesime rağmen,
Karga gibi sesimden utanmadan...
Renkli, değişik, neşeli, müzikal ve çift başlıklı olmak...
Çok hoşuma gidiyor!
Yonca “Şarkıcı”
Müzikli dip not: Yonca' nın fotoğrafta söylediği şarkı, Radyo Ben' de şu anda çalıyor. İsteyen Radyo Ben logosunu tıklayıp Gönül Turgut' la beraber avaz avaz söyleyebiliyor! :)