Paylaş
Gülen surat bir genç, “Bilmem. Belki bizizdir...” diyor.
Belki bizizdir!
Müzik yapmak için sahneye çıkacak o genç, grubunun adını filan söylemiyor bana, “bizizdir” diyor.
Ağzım kulaklarımda anında! “Kimsiniz siz?” demiyorum. Önemli olan o değil ki! Kimseniz osunuz. Her neyseniz öyle olun, öyle kalın.
Mevlana ruhunun ete bürünüp, bedene kavuşup canlandığı yerdeyiz.
Ömrümde hiçbir yerde böyle kalabalık görmedim. En son Paris Maratonu’n-
da startı beklerken 50 bin kişi içindeydim. Ama orada tek bir grup söz konusuydu. Koşmaya gelmiş 50 bin kişilik bir grup.
Oysa Gezi Parkı ve Taksim-Beyoğlu civarında biriken kalabalık rengarenk, sayısını bilemediğim bir sürü grubun bir arada olmasından kaynaklanan bir kalabalık.
Söyleyecek bir şeyi olan, bunca zamandır ne söyleyesi varsa içinde kalan ve hepsini söylemek isteyen herkes sokakta.
Sen ne içinde tutmuşsun be kardeşim! Ama ne biçim bir içinden atmak be kardeşim! Böyle şahanesini dünya görmedi!
Birini okurken gözlerim doluyor, öbürüne bakarken kahkaha atmaktan karnım ağrıyor.
Bunca zamandır korkudan, endişeden, çekinmekten, baskıdan, basında kendi sesini duyamamaktan dolan taşan herkes orada ve yürüyor.
Yürümek, zıplamak, gülümsemek, slogan atmak, dayanışmak fiillerinden başka bir fiil yok.
Kimse durmuyor. Herkes her yönde hareket halinde. Kimse kimseye çarpmıyor, çarpan da kızmıyor.
Hayatımda bizleri bu kadar sakin, hoşgörülü, sevgi dolu, böyle mutlu ve huzurlu görmedim.
13 yıldır gurbetten gele gide neden hep daha da sinirli, havadan nem kapan, gergin insanlara dönüştüğümüzü sorguladım, izledim, kahroldum.
Herkes her şeye öfkeliydi yıllardır. Herkes herkesi bir kaşık suda boğmak istiyordu. Oysa cumartesi akşamı sokaklarda yürüyen onbinlerce kişi lokum gibiydi yahu!
Solcu, sağcı, taraftar, tarafsız, dinci, ocu bucu, CHP’li, AKP’li, RedHack’ci, vejetaryen, vegan, etobur, otobur, lezbiyen, travesti, homofobik, ateist; genç, yaşlı, çocuk, evli barklı-barksız, bekar, evli, öğrenci, işçi, memur, işsiz vs... Ve daha sayamayacağım bin tane farklı görüş sahibi insan, birbirine gülümseyerek yürüyordu. Tanımadığı halde selamlaşıyordu!
Bakın bu da bir şahane ilk. Oysa biz aynı asansörde birbirimize merhaba diyemezdik düne kadar.
Şimdi birbirini tanımayan herkes “çak dostum!” modunda.
Hiç bu kadar çok gülümsediğimizi de görmemiştim, kahkaha attığımızı da. Günlerdir gülüyoruz rahat rahat! Oh be!
Gülmeyi unutmuştuk yahu! Mutluluk sel gibi akıyor her yerde.
Beni en çok bu etkiliyor işte.
Mutlu ve umutlu yüzler görmek! Çünkü en çok inandığım iki güç bu!
Bir araya gelip de bu kadar mutlu olduk mu daha önce?
Oturdum kaldırımda saatlerce izledim. Bir satıcı havaya bir pervane atıyor, pervane rastgele birilerinin kafasına düşüyor.
Daha önce kimin kafasına düşse, tüyden bir şey bu arada acıttığı yok yani, “Abi n’apıyosun yaaa! Bi çakarım!” tadında bir öfke ile birbirine girmeye hazır insanlar ordusuyken Beyoğlu, bu sefer kafasına pervane düşen kişi satıcıya espri yapıyordu; “Abi çapulcu musun?” Satıcı cevap veriyordu “sapına kadar!” diye.
Bunca ten tene temas halinde yürüyen kadın-erkek-çocuk ve tek bir sorun yok, tek bir gerginlik yok! Taciz yok. Kışkırtma yok.
Durock Bar’a girdim.
Solist “Cimbomlu taraftarla Fenerli taraftar formasıyla bizi yan yana dinliyor ya, daha ne olsun!” dedi.
Kahkahalar havada, Fenerli ile Cimbomlu birbirine çak yapıp kafa sallamaya devam...
Ağzım açık izliyorum içimde bir yerde de, hâlâ daha, “Ay eyvah ortam kızışır mı” paranoyasıyla.
Paranoya evet! Paranoyak olmuşuz hepimiz.
Sokağın, mizahın, gülmenin, yan yana korkusuzca paranoya yapmadan durabilmenin tadına varmış insanların ruh hali içinde olmak nasıl huzurlu bir hismiş yahu!
Nasıl bir rahatlama hali. Rakip takımların el ele verip kardeş olduğu,
Karikatürlerin tarih yazdığı,
Müziklerin her türlüsünün; caz, türkü, hiphop, rock hepsinin ikiz kardeş olup hep bir ağızdan avaz avaz taştığı,
Ah değil oh çekilen bir ortam içinde bulunmayalı kaç sene oldu be arkadaşlar?
Nasıl uyudum biliyor musunuz? Melek gibi.
Gururla, huzurla, umutla ve mutlu!
ARTIK iki ağaç meselesi olmaktan çıkmıştır hikaye, doğru.
Ama her şey bir ağaçla başlar evet.
Bir ağacın gücünü küçümsemek büyük hatadır.
Betondan tenteler yapsan rüzgarın püfüne yıkılır.
Bir tek ağaç dayanır en hoyrat rüzgara dimdik.
Ona bir şey olmaz.
Kökleriyle sımsıkı tutunur, korkmaz.
Büyümeye, meyve vermeye, her bahar tomurcuklanmaya devam eder...
Sokağın, özgür ifadenin, sevgi ve hoşgörünün bu kadar kenetlendiği mutlu ve umutlu bir şimdinin ve geleceğin şerefine.
Bize...
Yonca
“zeytin”
Paylaş