Paylaş
Donmuşuz; çünkü haksızlıklara, kıyımlara, yolsuzluklara karşı tepki gösterme cesaretimizi kaybetmişiz.
Artık ne toplu protestolar görüyoruz meydanlarda, ne de topraklarını arsenikle zehirleyen şirkete karşı çıkan Bergamalı Köylüler’in Ankara’ya üstü çıplak yürüyüşlerini...
Oturup yarım saatimizi dahi harcamıyoruz yapılan binlerce yanlışlığı sorumlu makamlara ve parlamenterlere şikâyet eden dilekçeler, e-postalar, mektuplar yazmak için...
Sıçramayı unutmuş çekirgeler gibiyiz... Yoksa bu uyuşukluğa, bu pörsümüşlüğe, bu yılgınlığa, bu toplumsal duyarsızlığa neden olan şey “öğrenilmiş çaresizlik” anlamına gelen o ünlü “Cam Tavan Sendromu” mu?.. Ağzı açık bir fanusa kendi kendimizi hapsetmemiz mi?
Şaşırıyorum:
Niçin yağmur duasına çıkmak yerine kuyular açmak, ufak barajlar inşa etmek, su kanalları yapmak gelmiyor insanlarımızın aklına?
Yaratıcılığımız niye bu denli körelmiş? Zihinlerimiz niçin prangaya vurulmuş gibi tutuk, üşengeç ve donuk?
Ve neden çok önemsiz, çok ufak bir ulusal başarıdan sonra sokaklarda zafer çığlıkları atıyor; kendimizi değerini yitirmiş bazı ilkel değerlere göre yüceltmeye çalışıyoruz?
Kafatasımızın içi mi boşaltıldı enjeksiyonla?! Yoksa birilerinin toplum mühendisliği projelerinin mi kurbanıyız?..
Böylesine uç ve orantısız tepkisizliğimizin, kaderciliğimizin ve haksızlıklara böylesine kolayca boyun eğmemizin asıl nedeni, belki de sanal bir çaresizliktir.
Uyan ey halkım uyan, şimdi değilse başka ne zaman?!
Ülkemizde“Demokrasi” var,yeter ki sen temsil ettir kendini kendi Meclis’inde. Yeter ki katıl demokratik eylemlere, sivil toplum örgütlerine... Yeter ki denetle senden alınan vergilerin nerelere harcandığını...
Her şeyiyle sanallaşan; fakat bilinçaltımıza gerçekmiş gibi yerleşen bir dünyanın üzerimize serptiği ölü toprağını silkelemek, belki cam tavanımıza denk gelen o limitlerimizi aşmamıza, kendi içsel ve toplumsal gücümüze tekrar inanmamıza bağlıdır. Bunu başarmaksa sanıldığından daha kolaydır...
Sabır taşı çatlar da,benim tanıdığım Türk Halkı’nın sabrı kolay kolay taşmaz. Fakat bıçak kemiğe dayanınca ürettiğimiz çözümler ve yarattığımız destanlar sadece tarihin sayfalarında yazılmış olmakla kalmaz, geleceğe de damgasını vurur.
Mehmet SAĞLAM
İzmir
http://blog.milliyet.com.tr/mehmetsaglam
Köşeaçmaca Ocak ayı dip notu: Bugün bu köşe benim değil, Mehmet Sağlam’ ın oldu. Benim size dünden söz verdiğim yazım da yarına kaldı bu durumda.
Paylaş