Paylaş
Adadım da!
Eğer bir gün bu ülkede her 18 yaşını doldurmuş insan “Hayatımda 1 kere maraton koşmayı denemek isterim” diye aklından bile geçirirse, hayal etse... “Ölsem de gam yemem!” diyeceğim.
Maraton bir TV programı değildir.
En güzel hayat dersidir.
Ayrımlar yok olur maratonda.
Tanımadığın herkesle arkadaş olursun.
Önyargılar sonlanır, tarih olur, biter maratonda.
Cinsiyetler, dinler, renkler önemini yitirir.
Bireysindir sözümona, ama hiç yalnız değilsindir. Kendi başına kalabalıksındır, takımsındır...
Her düşeni anlarsın.
Her kalkanı da...
Düşebileceğini ve kalkabileceğini bilirsin, öğrenirsin.
Değer vermeyi hakkıyla yerine getirir; öncelikleri önem sırasına göre sıralamayı bilirsin. Temel ihtiyaç ne demek çözersin.
Sinir yönetimi yapmaya başlar, daha iyimser ve daha zor gerilen bir insan haline gelirsin.
Gülümsemeyi istemdışı bir refleks haline getirir, hayata her daim gülümsersin.
Bahanesizleşirsin.
Yağmur yağmış, eşek tepmiş, dinozor uçmuş vesaire bahanesi üretmezsin hareketsizlik adına.
İnanın bana çıkıp o gün 42 kilometre 195 metreyi koşmak da değildir esas olay.
Olay o gün o mesafeyi koşup finişe gelebilmek için yapılan 4-5 aylık yapayalnız çalışma, azim, bireysel disiplin ve kararlılıktır.
Düşünsenize önünüze bugün bir maraton hazırlık programı koysam, 4 ay boyunca o programa uysanız, 4 ay sonunda daha önce hiç koşmamış olsanız bile maratonun finişini görebilirsiniz.
Evet aynen öyle!
De işte o 4 ay boyunca ortada fol ve yumurta yokken sırf o program “kalk bu sabah 30km koş antrenman için” dediğinde koşarsan olur bu iş. O sabah, sonunda seni kimsenin beklemediği, su vermediği o yolda koşmak için o yataktan sırf azminden kalkmaktır esas olay.
Türk insanının en çok ihtiyacı olan şey de budur bence; kişisel disiplin ve kararlılık.
Planlı olmak.
Sürdürülebilir amaçlar belirlemek ve uğrunda çalışmak. Kısa vadeli değil, uzun vadeli işer yapabilme gücüne kavuşmak.
Sorunlara çözüm üreterek yol almak.
Devam etmek.
Hedefi ve amacı unutmamak, ondan şaşmamak. Yolda karşılaştığın alakasız pürüzlere takılmamak.
Ya da hayatı birincilik ve sonunculuk olarak yaşamak yerine gittiğin o yolun kendisinin başarı olduğunu anlamak ve kendi kendinle mutlu olabilmek...
Gelen birinciyi alkışlamayı bilirken, sonuncu ama finişe gelmeyi başarmış insanı da aynı coşku ve takdirle alkışlayarak kucaklamayı bilmek!
Azim ve kararlılığa şapka çıkarmayı, koşmasa da yürüyebileceğini, yürüyemese de emekleyerek devam edebileceğini bilmek.
Siz bu yazıyı okurken, dün Vodafone İstanbul Maratonu koşuldu ve bitti. İstanbul ve İstanbul markası için büyük iştir bu maraton. Büyük bir emek ve çok medeni bir olaydır bu maraton. Gelecektir. İyidir. Umuttur.
“Sağlam kafa sağlam bedende bulunur”dur.
Sporun en ulaşılabilir, herkese açık ve teşvik eden şeklidir.
Ben de umarım dün Vodafone İstanbul Maratonu’nda 42km195mt sonunda finişi “iyi” görmüşümdür.
Ben sevdiğim ve ruhuna inandığım, hem bana hem de uğrunda bağış toplamak için Adım Adım koştuğum her şeye değdiği için koşuyorum.
TOG için... Sosyal sorumluluk bilinci olan gençler için... Gençlere değdiği için koşuyorum.
Size o uzun yolda her ne hissedip yaşadıysam yazacağım hurriyet.com.tr köşemde.
Vodafone İstanbul Maratonu için emek veren her bir kişiye tek tek yürekten teşekkür ederim.
Koşanları koşamayanları, yürüyenleri ve o yola çıkan herkesi ayrıca kutlarım.
Bu kararı almış, harekete geçmiş ve katılma cesaretini gösterenleri desteklemiş olanları ayrıca kutlarım.
Benim hep umudum var.
Siz de inanın.
Yonca
“Devam”
Paylaş