Paylaş
Geldik cumaya.
Ne ara geldik bir bilsem!
Bu ara kafam susmuyor.
Ne çok çalışıyor, ne çok konuşuyor anlatılmaz.
Bir an durdum dün. Yahu Yonca hani mola alacaktın, hani kafayı bedeni dinlendirecektin, söz vermiştin.
E hadi tam zamanı dedim.
Çocuklara olan tüm sözlerimi yerine getirmişim. Kafama koyduğum birtakım şeyleri zar zor, ite kaka yoluna koymaya başlamışım.
Hadi.
Şimdi bir minicik mola vakti.
Hak ettiğimi düşündüm yani.
Dedim küveti doldurayım, sıcacık. İçine gireyim.
Hiç bana göre bir şey değil ya, o yüzden yapayım. İnsan bazen hiç yapmadığı bir şeyi yaparak daha çok dinlenebiliyor.
Böyle sessiz, sakin, su içinde yatayım bakalım. Bir de kaslarım taş gibi. Taş gibi derken, estetik anlamda demedim. Çok çalışmaktan yorgun anlamında. Sıcak su iyi gelir, yumuşarım.
Suyu açtım.
Başladım küvet dolsun diye beklemeye.
Spotify’da kendime yaptığım Birth ve Let Go playlist’lerim arasında kafam geldi gitti ama doğanın sesini dinle Yonca, senin ilacın doğa dedim, kuş sesleri, yağmur sesleri olan bir şey açtım kendime. Bir süre kafamı bunlara yordum.
Hey Allah’ım küvet hâlâ doluyor. Dolamadı gitti.
Diyorum Yoncacım sakin. Acelen ne.
Bak şu an bir yere yetişmiyorsun. Amaç sakinleşmek, mola almak. Kaslarına şefkat göstermek.
Bekliyorum ki küvet dolsun hâlâ.
Ne sabır işi o suyun o küvette belli bir seviyeye gelmesini beklemek.
Bekledim.
Sabırla.
Ya sabır çektim. Öyle uzun zamanda doldu.
Girdim içine.
Hayatımda bir ilk.
Büyük lüks.
Zeytin kokusu olan doğal bir şey de ekledim suya. Güç versin bana, toplasın beni, kendime getirsin diye.
20 dakika zor dayandım içinde.
Kuş, yağmur ve rüzgar sesleri iyi geldi gerçi. Özlem de getirdi bana yanında ama.
Gözlerim doldu sesleri dinlerken. Ulan dedim, ne biçim kafa bu kafa.
Gerçekten de iyi geldi ama. Bir ara uyuyacak gibi bile oldum. Sonra güldüm kendime.
Dinlenmeyi istedin mi bak bedava Yoncacım, şükret buna bak dedim. Su, küvet, müzik, zaman.
Başka bir şeye ihtiyaç yok.
Ha bir de istemen ve aklına gelmesi lazım. Hadi tamam ama, iyi gelmiştir bu kadar dinlenmek, yeter.
Suyun boşalmasını beklerken içinde kalayım fikriyle tıpayı açtım.
Aman Tanrım!
Dolarken onca zaman beni bekleten su, hüüüüp diye delikten aktı gitti ışık hızında iyi mi!
Suyun gidiş hızına baka kaldım küvetin içinde.
Sanki o kara delik beni de hüpletip götürecekti. O nasıl bir hız.
O an ilk aklımdan geçen şeyler şunlardı;
İnsan da böyle işte.
Küvete dolan su gibi.
Doluyorsun doluyorsun doluyorsun.
Sabırla.
Zaman alıyor dolmak. Bir sürü şeyi biriktiriyorsun bünyede. Ne çok zaman harcanıyor o şeyleri biriktirmek için, ne çok sabır gerekiyor!
Taşmamak için de sabır gerekiyor. Zamanlamalar hep önemli hayatımızda.
Ne çok ne az dediğin şey için hep zamanlamayı iyi ayarlamak gerek. Of ne yorucu bir şey aslında.
Sonra birden bir şey oluyor ve hop boşalıyorsun. Hüüüp diye. Onca zaman biriktirdiğin, dolduğun şey neyse, senle dalga geçercesine hızla seni terk edebiliyor.
Kimi zaman bir arkadaşınla iki kelime sohbet, bütün o içine dolan acı-tatlı-gergin şeyleri hüp diye emip boşaltıyor; kimi zaman da dinlediğin bir müzik.
Bazen de bir küvet dolusu su.
Dolmak ne kadar çok zaman, ne kadar çok sabır, ne kadar yıpratıcı bi şeyse; boşalmak da o kadar basit.
“Yonca bu neyin kafası yahu seninki?” dedim ben de pek tabii kendime.
Bir küvete girdin çıktın amma felsefesini yaptın, yuh yani.
E ama oldu işte.
Neden yazdım bunu peki cuma cuma?
Ne bileyim...
Hani varsa içinizde uzundur dolan bir şeyler...
Koyverin gitsin bir küvet suya. Belki iyi gelir.
Yonca
“sudan”
Paylaş