Paylaş
Kapıyı tam açmıştım ki, ufaklık ayaklarımızın dibinde belirdi.
Gözleri yeşilli sarılı, bedeni uçuk gri, kuyruğu siyah gri çizgili, tek kulağı da azıcık koyu lekeli. Aaa o da ne? Tek bacağının arkası da koyu gri. Çoook şeker bişiii!
Belli karnı aç, tizden miyavlıyor cici cici.
Karşı komşunun kedisinin yavrusu olabilir mi diye hemen aldım onlara gittim.
Kadın kapıyı açtı, çığlığı bastı! “Aaa vay yaramaz! Bizim kedi çok azılı. Bu yavruya hep saldırıyor, ondan eve alamıyorum ama evin arkasında besliyorum, demek bugün de size gelmiş” dedi. “Evet,” dedim “Ben de sizinkinin yavrusu sandım. Afedersiniz”. Kapı kapandı, elimde kedicik kalakaldım.
Arkamı döndüm, oğlumun dudaklarını ısıran üzüntülü haliyle göz göze geldim. Ben de dudaklarımı ısırmaya başladım.
Bizim köpeğimiz Cincır Bey de çok afacan ama... “Acaba bir denesek mi ki?” diye anlık bir heyecana kapıldım. “Oğlum hemen koş eve, biraz mama ve Cincır Bey’i de al gel. Çabuk lütfen!” dedim ve oturdum yere ufaklığı sevmeye başladım. Azıcık asi, azıcık sivri dişli, azıcık uzun tırnaklı ama çok sevimliii!
Oğlum koşa koşa geldi, mamayı yere koydu, -hani o çocuksu hareket vardır ya- tişörtünün kollarına gözlerini sildi, burnunu hızlıca çekti. Azıcık gözyaşı dökülmüş belli de, işte sözde bana çaktırılmadı hani. (Bayılıyorum şu çocuk gururuna, ne tatlı değil mi!)
Bu arada bizim ufaklık mamaları çoktan mideye indirdi, su ve süt içti. Arada bir kafayı kaldırıp gözlerini bize dikti, arada yaladı nazik nazik mini patilerini.
Biz, oğlumla ikimiz, onu seyredip sohbet ettik.
Acaba bizim Cincır Bey bir kedi kardeşi olsa çok mu kıskanırdı, dişlerini gösterip ısırır mıydı, yoksa geceleri yayılarak yatınca, göbeğini oncağıza yatak mı yapardı? Peki acaba bu yavru kedicik bir evde olmayı mı, sokakta kalıp arada bir uğrayıp onu beslememizi mi isterdi?
Biz tartışırken Cincır Bey kediciği şöyle bir süzdü, kokladı, etrafında iki tur attı. Kedicik önce “khhh!” dedi, kuyruğu havaya diken diken dikti, kocaman kulakları stresten dikkat kesildi, ama ne tırmalamaya kalktı ne de kaçmaya.
İki pati salladı, boş boş gözdağı verdi havaya. Cincır Bey baktı ki bu kedi pek ufacık, oracığa uzandı. Kedicik de baktı ki bu kadar sinirlenecek bişey yok, o da Cincır Bey’in burnunun dibine kıvrılıp yattı.
Nefes alıp ses çıkarmaya kıyamadık! Bu güzel manzarayı oğlumla birlikte seyre daldık.
Biz oğlumla “Oldu bu iş!” diye fısıldaşıp önce ablamızı arkadaşından alma, oradan da veterinere gitme planları yaparken; kedicik kalktı, miskin miskin gerindi.
“Hah uyandı bizimkisi!” diyerek elimi usulca kediciğe uzattım... Uzattım ama...
Kedicik son sürat koşmaya başladı iyi mi!
Ben de arkasından koştum deli gibi...
Nafile!
Kocaman kulaklı minicik kedi... Kedimiz... Gitti.
Bizim elimiz boş, gözümüz yaşlı. Cincır Bey dalgın.
Dönüşünü gözlüyoruz şimdi...
Yonca
“gözüyolda”
Paylaş