Paylaş
Ben cinselliği düşünürken çocuklara hep korunmayı, aşkı, mutluluğu, sağlık endişelerimi filan anlatmayı düşünmüşüm. Aklıma hiçbir adım sonrası gelmemiş. Ya da gelmiştir belki de, bilinç onu kaydetmemiş, silmiş. Çünkü aklıma bile getirmek istemiyorum.
Hani size buradan ahkam kessem, “Soğukkanlı olurum, şöyle derim, böyle yaparım” desem pek havalı olur ama gerçekçi olmaz. Bildiğiniz fenalık geçiririm! Paris Virgin’den Juno diye bir film almıştım. Kapağında hamile bir kız çocuğu vardı. Çocuklar seyretmek isteyince, “Önce ben ve baba, sonra hep birlikte izleriz” demiştim.
Hakkında daha önce hiçbir şey okumamıştım, duymamıştım. Benim cehaletim. Geç seyrettim. Belki de tam zamanında seyrettim.
Ay kafam çok karışık! Bir erkek bir kız annesi olduğumdan, film kafamdaki tahtaları yerle bir etti. Biz de modern anneyiz diye geçiniyoruz işte ama, o kadar modern değilmişim galiba.
Vıyy ne olacak bu işler, nasıl büyüyecek bu çocuklar böyle? Bilen var mı ya? Bazen annelikten vazgeçesim geliyor. Çok geç ama...
Yonca “dank”
Ben cinselliği geç anladım
Çok geç olmadan anladığıma da seviniyorum. Her şey için çok geç de olabilirdi. Şanslıyım ki sabırlı bir eşe ve bayağı anlayışlı bir aileye sahibim. Bütün inişlerden çıkışlarım sayelerinde kolay oldu.
Zor bir çocuktum, zor bir genç ve zor da bir kadın oldum. İyi niyetli, açıksözlü ve yapıcı arkadaşlarım da olmasaydı bir ot gibi ebelek gübelek yaşıyor olurdum. Evet, ot gibi.
Bize anlatılan, anlatılmayan, öğretilen, öğretilmeyen bir sürü şey hayatımızın her noktasına damga vuruyor. Kimisi travma oluyor. Kimisi tatlı bir ders. Bizler bazı şeyleri çok travmatik yaşadık. Çocuklarımız travmasız ders alsınlar diye uğraşıyoruz; ama işimiz çok zor.
Mesela, eğer birileri çıkıp benim yüzüme tam da zamanında “Seks güzel bir şey!” demeseydi, “seks” derken midem bulanık olurdum.
Birileri çıkıp “Bir kadının zevk alması için zamana ve çalışmaya ihtiyacı var!” demeseydi, çabuk yılardım. Birileri çıkıp “Çılgınlık sapıklık demek değildir!” demeseydi, kendimden utanıyor olurdum.
Birileri çıkıp bana “Menopoz hiç de dünyanın sonu değil!” demeseydi, daha menepoza girmeden depresyona girerdim.
Kızım ve oğlum benim hatalarımı, yanlış bildiklerimi ve en önemlisi gereksiz erkenciliklerimi yaşamasınlar diye çabalıyorum.
Yonca “çabadar”
Juno
Juno, 16 yaşında bir kız çocuğu. Biriyle yatmaya karar veriyor, yatıyor. Hamile kalıyor.
Aldırmıyor bebeğini. Bebeği doğurup evlatlık vermeye karar veriyor. Sonra gidip kararını ailesine söylüyor. Filmin konusu özet haliyle bu.
Filmde, olayın kocamanlığı ile anlatımındaki yalınlık oldukça çarpıcı.
Filmde üvey anneden erken hamileliğe, evlat edinmeden ana-babalığa, kız-erkek arkadaşlığından cinselliğe dair o kadar çok işlenmiş şey var ki, bence okullarda seyrettirilmeli.
Çocuklara “Aha işte bu salaklığı yapma!” denmeli. “Korun!” denmeli.
Arkadaşım “Eğer bu çocuklar çocuk olmasa bize ihtiyaçları olmazdı. Kusura bakmasınlar, ben o kadar modern olmayı da normal bulmuyorum. Yaptığı hatanın bedeli onun karar veremeyecek olduğu kadar ağır. Karar vermek bana düşer!” dedi. Haklı belki.
Sanırım benim bünyem de bu kadar sakin bakamadı olaya. Sıra eşimin dengelerini yerle bir etmeye geldi. Elimizde kalem kağıt çocuklarla izlemeye hazırlanıyoruz.
Keyifli, zorlayıcı ama iyi bir tartışma olacak. Hepimize hayat dersi olacak ve buna 6 yaşındaki oğlumuz da dahil olacak. Yok öyle ilk yattığın kadını hamile bırakmak filan! Kızım da aklını başına devşirecek. Kendini korumayı bildiği gibi, başına bir şey gelirse en önce bize gelmeyi de bilecek.
İyi günü kötü günü atlatacak kadar akıllı ve hazırlıklı olacak. Ve bunları kaldıracak kadar mangal gibi bir yüreğimiz de olacak!
Yonca “bitap”
Paylaş