Paylaş
En sonunda ikisini birden yazmaya karar verdim.
Berbat haberler var, berbat. Etrafımızda, içimizde, her yerde. Utana utana seyrediyorum, okuyorum olan biteni. Yine.
Ne zaman bitecek sizce bu çile?
Yani biter mi?
Biz demokratikleşeceğimize, insanlaşacağımıza giderek daha fazla linç edebiyatı üzerine profesyonelleşiyoruz sanki. Edebiyatçıya linç, sanatçıya linç, müzisyene linç, sinemacıya linç diye başlamıştı her şey zaten, ama çoğumuz görmezden geldi. Üstelik sessiz kalarak dahil oldu bazıları da oyuna.
Derken şimdi öğrenciye, protestocuya linç ve hep bir ağızdan haydaaa!
Tahammülsüzlüğün geldiği son nokta; vur kafasına!
Ne konuşana, ne yazana, ne film yapana, ne şarkı söyleyene, ne müzik yapana, ne ressama, ne karikatüriste tahammül kalmadı. Yok.
İyi de bu böyle ne olacak?
Herkes birbirine biber gazı mı sıkacak?
Herkes birbirini susturdu diyelim.
Eee sonra ne olacak?
***
“Kış vakti ruh temizliği vaktidir!” diyesim var bu ara, sıkça.
Ta baharın gelmesini beklemeden hafiflemem gerek. Acilen.
Evdeki eskileri, fazlalıkları ayıkladım, sıraladım. Üzerime ağırlık veren ne varsa, içimi karartan, üzen; beni ve ailemi aşağı aşağı çeken ne varsa hepsini çıkardım salonun ortasına.
Bütün ağırlıklarımdan, hepsinden tek tek kurtulacağım sırasıyla.
İhtiyacı olan birilerine vereceğim onları. Benim ağırlıklarım başkasının ihtiyacını karşıladıkça hafifleyeceğim.
Ruhumu daraltan, karartan şeyler başkasının işine yarayıp onların işini gördükçe özgürleşeceğim adeta.
2010’ un son haftalarına hafiflemiş olarak gireceğim.
2010’dan 2011’e tek bir tatsız şey taşımayacağım bu defa.
Hayallerimi gerçekleştirmek için hafifcecik olmam lazım...
Kararlıyım buna.
Ruh temizliğine en önce kendimden, evimden başlamalıydım.
Başladım da...
Balık baştan kokar ne de olsa.
Yonca
“kokarca”
Paylaş