Paylaş
İnsanın en zor savaşı kendiyle. İnsanın en zor barışı da kendiyle. Kafamda her şey çok büyümüştü. Beynim sürekli duman çıkarıyordu, öylesine kızışmıştı. Sanki etrafımda iyi giden hiçbir şey yokmuşcasına, hayatın hep bana yaptığı haksızlıklara, sorunlara, tatsızlıklara, kırgınlıklara takılıp kalmıştım. Resmen kocaman bir ağa takılmış küçücük bir balık gibi hissediyordum kendimi. Beni birileri yukarı çekmeye çalıştıkça boğuluyordum sanki. Sonra, tam olarak ne oldu bilmiyorum; ama sanki kafama bir saksı düştü. Aslında bir sürü saksı arka arkaya düştü. Saatine denk geldi derler ya, öyle oldu. Gittiğim doktorlar, yaptığım onca kendi içime yolculuk, içimi deşme, hipnoterapiden tutun psikanalize kadar denediğim her şey sanki bir yerde buluştu. Tam o buluşma noktasında da hayatıma düzenli spor girdi. Pilates beni bedenimle iletişime geçirdi. Kendime iyilik yapma yetisi getirdi. Derken dangıl dungul son dakika gidip katıldığım koşularıma eşim bir disiplin getirmem konusunda beni ikna etti. Beni elimden tutup parkın etrafında koşmaya götürmesiyle kafamdaki bulutlar sanki o parkın çevresindeki ağaçların mis kokusuyla dağılıverip gitti. Kendimi eve kapatmaktansa kendimi sokağa atmak bana iyi geldi. Yaptığım sporla birilerinin hayatına değdiğim fikri beni değiştirdi. Spor yaparak yorulunca ister istemez mis gibi huzurlu bir uykuya dalmak, beni yavaş yavaş normal bir insana benzetti. Yıllardır uyumadığım huzurlu uykuları uyumaya başladım. Kendi beden ritmimi keşfettim. Mesela geceyi sevdiğimi biliyordum; ama sabah uykusunu sevdiğimi, dahası bana iyi geldiğini bilmiyordum. Kendime 1 saatlik sabah uykusu armağan edecek bir sistem geliştirdim. Kendimle kavga etmeyi bırakıp barışmayı denedim. Kendime sürekli ızdırap çektirmekten ve bundan zevk almaktansa kendimle barışıp kendimi severek kendimden zevk almayı denedim. Oluyormuş biliyor musunuz? İnsan isteyince yaptığı iyi şeyler olduğunu da farkediyor. Kendinde sevilecek şeyler keşfediyor. Hatalarıyla yüzleşip onları kabullenince insan, onları düzeltecek güç de buluyor. Ya da en azından kendini bunu denemeye değer buluyor. Vicdan azaplarına son verebiliyor. 2010 bana insanın en iyi ve tek doktorunun kendi iradesi ve azmi olduğunu öğretti. İnsanın verdiği kararları uygulamasının, inanılmaz bir rahatlama verdiğini öğretti. Bana iyi gelen şeyleri düşünüp bulmayı, onlar için başka şeylerden ödün vermemin kötü değil, tam tersine iyi olduğunu, birileri için bir şey yaptığım sürece huzurlu olduğumu yaşayarak öğretti. 2010 bana, aslında sandığımın aksine azimli olduğumu, çalışmayı sevdiğimi, kendime haksızlık yaptığımı, içhuzurumu bulunca inanılmaz güçlü bir insan olduğumu gösterdi. 2010 hayatımda inanılmaz bir dönüm noktası oluverdi. 2010 bana hiçbir şey için 1 günden fazla üzülmemem gerektiğini öğretti. Asla asla dememeyi, sonsuzca yüzsüzce affedici olmam gerektiğini, en çok da kendimi affetmem gerektiğini öğretti. 2010 bana, her ne şart altında olursa olsun, gülümsemenin hayat kurtardığını, hastalıkları geçirdiğini, dünyayı değiştirdiğini, eşi benzeri bulunmaz bedava bir ilaç olduğunu öğretti. 2010 bana, 16 yıldır kendimi beraberinde diri diri gömdüğüm babacığımla güzelce vedalaşmayı, onunla hasretle ayrı kalabilmeyi öğretti. 2010 yılı bana, insanın düşmeden kalkamadığını, duvara çarpmadan ayılamadığını, istemeden yapamadığını, çalışmadan başaramadığını, terlemeden arınamadığını öğretti. 2010 beni yeniden doğmuşcasına adam etti. 2010 bana öyle iyi ders verdi ki, bundan sonra bir daha kendime kötülük yapmam.
Bitti.
Yonca
“sıfır kilometre”*
(*Yıldızlı dip not: Bu yazım Elele Aralık sayısı içindi. Elele Ocak sayısında gerçekleştirmek istediğim tüm dileklerimi yazdım. “Kanun hükmünde büyülü kararname” koydum adını. İyi mi?:)
Son dakika
Bu yazıyı yollamadan önce çok güzel, beklenmedik, onur duyduğum bir haber aldım durduk yerde! 2011’de mucizeler artacak, evet evet, artık buna eminim işte! Çoook mutlu bir yıl diliyorum hepimize!
Yonca
“melekçe”
Paylaş