Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

J. D. Salinger ölüvermiş…

91 yaşında. Doğal sebeplerden. Evinde. 28 Ocak’da...

Haberin Devamı

30 yıldır ölü gibiydi zaten. Tek kelime haber alamıyorduk ondan, yazmıyordu da. Yani yazıyordu ama, hiç kimseyle paylaşmıyordu yazdıklarını. Bu kendine saklı yıllarından bir fotoğrafı bile yok. Oray Eğin tweeter’da Salinger hakkında tweetler atmaya başlayınca anladım Salinger’ın bizi bırakıp gittiğini. “Şaka mı bu?!” demişim birden. Salinger hakkında en son ve en aklımda kalan yazıyı geçen sene 14 Ocak 2009’da Serdar Turgut “İnzivanın ve yazmamanın getirdiği tuhaf mutluluk” adıyla yazmıştı.

Ölüm haberi geçen Cuma ekranıma düştüğünde, eşimle bahçede oturmuş, Pazartesi yazım ne olsun diye ortaya fikirler atıyorduk. Ipod’da Rolling Stones “Anybody seen my baby” çalıyordu. 5 buçuk yaşındaki oğlumuz çılgın bir Mick Jagger hayranı olduğundan, internette resimlerine bakıyorduk. Bazen bir olay öyle bir anda oluyor ki, insanın o olaydan daha fazla etkilenmesine neden oluyor. Ya da, ben her şeyden giderek daha fazla etkilenir oldum. Çalan müzik, ortam, hava, gelen haber, oğlumun duyguları... hepsi devasa bir sahne gibi gözümün önündeydi, ışıklar karardı: “J. D. Salinger ölmüş...” dedim sesim kısık, tek spot altında, perdeler kapanıverdi.

Haberin Devamı


Vanity Fair dergisi J. D. Salinger’ ın meraktan çatlatan hayatını özet geçmiş hemen. The New Yorker ise “Salinger hastaları” için tüm hikayelerinin linklerini paylaşmış anısına.


Sanırım bizim yaşlarda olup da Salinger “hastası” olmayan azdır. Yani umarım öyledir. Onu hala tanımayan, okumayan, bilmeyen varsa, bari artık öğrense iyi olur. Bir efsanedir “The Cathcher in the Rye” yani bizdeki adıyla Çavdar Tarlasında Çocuklar (Gönülçelen) kitabı.


“Sarsıntımı bir tek çocukluk arkadaşım Zana anlar!” dedim ve hemen onu aradım. Zana’ yla yazlarımızı Kuşadası Güzelçamlı sahilinde Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı okuyarak ve hiç konuşmadan anlaşarak geçirirdik. Salinger okumadığımız zamanlarda da, birbirimize Salinger’ ın kısa hikayelerini anlatırdık. O Salinger karakteri uymazsa ruh halimize, bir diğeri mutlaka uyardı.

Haberin Devamı


Zana ben haberi verir vermez: “İşte şimdi gerçekten öldü. Bitti.” dedi. Sustuk yine. Yıllar öncesinin, sahilde aramızda dolaşan garip Salinger sessizliği çöktü üzerimize. Sonra Zana ilginç bir şey söyledi: “Yonca ben yıllardır her gittiğim yerden adamın kitaplarının bulduğum bütün baskılarını alıyordum biliyor musun? Londra’dan da aldım, Amerika’ ya gittiğimde de aldım. Hatta Yapı Kredi yeni bir baskısını yapmıştı, hepsini yeni baştan satın almaya kalkışınca İlker: “İnsaf Zana bunlar kaçıncı?!” dedi diye kendimi frenledim sözde, sadece birkaçını aldım.”.

Bense, hiç şaşırmadım bu acayip tesadüfe çünkü ben de taşınırken okuduğum eski baskılarını mecburen Ankara’da bırakmak zorunda kaldığımdan, yanımda buradan aldıklarım var. Hatta Serdar Turgut yazınca, Amazon’dan bir set daha ısmarlayıp almıştım. Kitaplar aynı, kapaklar ve basım yılları farklı. “Olsun, bu da bulunsun, kitapları satılsın ki basılsın. Yeter ki evde Salingerlarım olsun! Kütüphanem Salingerlarla dolsun!” diye diye aldım hep.

Haberin Devamı

Salinger kitaplarının, Salinger’ ın yalnızlık sevdasına inat, insan üzerinde “yanında” olma/bulundurma ihtiyacı yaratmışlığı var. Belki de kendini bu kadar uzun süre bizden mahrum etmesinden kaynaklanıyordur bu his. Ya da o yazdıklarını içimize bir düşürüp bir daha görünmediğinden. Salinger bize bir tatlı yedirdi, ve toz oldu. Yalvardık tarifini vermedi. O tatlıyı bir daha asla pişirmedi. Tadı damağımızda kaldı, gitti işte.

Kendince sessizliğine dair haklı sebepleri olduğundan hiç şüphem yok. Ne garip... Aynı tutarlılıkla da çaktırmadan sessizce ölüvermiş.


Neye üzülüyorum biliyor musunuz; şimdi feci bir gürültü kopacak. Hayattayken izin vermediği için kitaplarından yapılamayan filmler yapılacak. Delik deşik edecekler o kadar sakladığı sakındığı mahremini, fikirlerini, hayallerini ve güçlerini.

Haberin Devamı


Ölümünden sonra Sylvia Plath’ ın arkasından yazılanlar gibi olur mu diye endişe ettim. Dert edindim. Salinger eğer isteseydi, yaşarken hepsine, herkese, her şeye izin verirdi. Ama vermedi.


Bir insan gittikten sonra, onun hayatını ve felsefesini anlayıp sevdiklerini söyleyen birilerinin “anısına” para kazanacak olması ne büyük bir hayatsal tezat değil mi?


Yonca

“gönlüçelik”

 

J. D. Salinger ölüvermiş…
Şu anda Radyo Ben’ de ne mi çalıyor?

E tıklayın dinleyin lütfen...

 

Dinlemek için tıklayın

Yazarın Tüm Yazıları