Paylaş
Bakın ne kadar güzel bir eylem ve cümle okudunuz.
Daikin’in misyonlarından biri bulundukları ülkedeki değerleri yukarıya taşımak olunca, Türkiye’deki yönetim de spora ve kadına destek amaçlı bu isim sponsorluğu önerisinde bulunmuş, hemen kabul görmüş.
Daikin Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Tuna Gülenç “Acıbadem ve Eczacıbaşı’na, sosyal sorumluluk, spor ve sanata; özellikle de Türkiye’de voleybola verdikleri değer ve destekle bize ilham kaynağı ve örnek oldukları için teşekkür ediyoruz” dediğinde ben bittim zaten. Daikin bir yabancı firma olarak yabancıların Türkiye’de spora yatırım yapmalarına örnek olmayı umut ediyor.
Olur da!
Türkiye’de kadın voleybolu, futbol ve basketbol sonrası en çok ilgi çeken branş.
“Neden GS?” dediğimde aldığım cevap ise bir Galatasaraylı olarak beni acayip mutlu etti. Galatasaray altyapıya çok iyi yatırım yapan, yani geleceğe en iyi yatırımı yapan spor kulübü! Galatasaray Daikin Kadın Voleybol takımı da her türlü övgüyü hak eden müthiş bir takım. Efsane tecrübe Lo Bianco ile gencecik Özge aynı takımda yan yana.
Necla’yı tanıdım Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde, Mulhouse’la maçları sonrası mesela. Gözlerinden fışkırıyor takımına ve voleybola olan aşkı. Hepsi inanılmaz mütevazı, oysa her biri bir yıldız.
Necla’nın ojeleri kırmızıydı bir de, nasıl hoşuma gitmesin!
Rosir Calderon’un maçta nasıl süzülerek uçtuğuna şahit olmak bir başka duygu! Hayran kalıyor insan. Genlerinden voleybol akıyor!
Minik dev Japon oyuncu Yuko Sano, insanın kafasını altüst eden bir kadın. O küçük beden nasıl bu kadar yükselir, uçar, her topa yetişir, esner, akıl almaz...
Yetenek işte.
Bu arada Mulhouse’u 3-0 yendi GS Daikin! Pek de rahat aldılar maçı. Böylece grup aşamasını lider olarak tamamladık ve 12’lik play off’a kaldık. Oley be diyorum ama şaşırılacak bir şey de değil takımın gücünü görünce.
Şu ülkede sponsorluk bilincinin giderek daha yaygın hale gelmesinden öyle keyif alıyorum ki, anlatmalara doyamam.
Daha yapılacak çok sponsorluk var! Jimnastikçilerimiz, atletlerimiz... Say say bitmez.
Bildiğim şey şudur; kadın sporcularımız azimle çalışarak gümbür gümbür geliyorlar her dalda!
Geleceğe yatırım yapmak isteyenlere duyurulur!
Yonca
“Gururlu”
Otomobil müzesi
Hiç bu kadar uzun süre ağzım açık arabalara bakacağım aklıma gelmezdi.
Mulhouse, Fransa’nın kuzeyinde küçük bir şehir. Tam “Gidin, mutlaka görün denecek bir yer değil!” cümlesini kuracakken, dünyanın en büyük otomobil koleksiyonunun bulunduğu müzeye gitmemle nutkum tutuldu!
Tamam ben bir müze severim, ot müzesi olsa gezerim ama, bu çok başka!
Çocukluktan beri izlediğimiz tümmm filmleri size yaşatan, ancak görünce ne demek istediğimi anlayabileceğiniz bir müze...
Yüzlerce eskinin el emeği otomobili ve estetiğini görünce şimdinin o süper tasarımlarına bakasım kalmadı. Bu müze bana nasıl basitleşip çirkinleştiğimizi gösterdi.
Eskinin ruhuna, şimdinin ruhsuzluğuna bakakaldım ağzım açık.
Bugatti’nin tarihi tüm otomobilleri, Mercedes’ler falan, inanın anlatılmaz. Bentley’ler, 1900’lerden kalma!
Bu 500 otomobil Schlumpf kardeşlerin koleksiyonuymuş. Bence bu iki kardeş tutku ve takıntının en son noktasındaymış...
Schlumpf kardeşler, tekstil fabrikalarının deposunda yıllarca çaktırmadan tarihi otomobilleri toplamışlar. Battıkları gün işçiler bulmuş koleksiyonu da öyle müze
haline gelmiş. İnanın paha biçilmez bir tarih duruyor orada. Otomobil deyip geçemiyorsunuz, çok etkileyici.
Çocuklarıma da göstermem lazım bu müzeyi. Olur da bir gün yolunuz düşerse, sakın burun kıvırmayın, gidin ve görün!
Görün de nasıl da el emeği sarf edilmeyen bir dünyaya dönüşmüşüz şahit olun. Düşünün.
Yonca
“El emeği göz nuru”
Paylaş