Paylaş
İki çam arasından.
İki çam arası iki satır yazı.
İki dirhem bir çekirdek der gibisinden.
Deniz göz kırpıyor karşıdan. Çocuklarım gülümsüyor.
Çok şükür.
Eve, sağlı sollu saksıda ekili reyhanları ellemeden, o reyhan kokulu elleri koklamadan girmek yok. Bu bir kural.
Evden denize giderken de aynı şey söz konusu.
Fesleğenlerim de güneşle kovalamaca oynatıyor bana. Çok fazla güneşte kuruyorlar. Haydi güneş sağa onlar sola, güneş tepeye onlar gölgeye, güneş öne onlar arkaya.
Benjamin Button ikinci senesine giriyor bizim bahçede. Ama şimdiden çok iddialı ve kararlı herkesten önce büyümeye.
Zeytinler, -ki her sene zeytin vermeyi sevmezler- biz elimizle nazikçe topladığımızdan belki, taşıyor dallarından.
Çok şükür.
Kendimi zeytinlerle bir tutuyorum. Zeytin ben, ben zeytin.
Su kabaklarım ışık veriyor bahçemize. Ne çok aydınlık, ne çok karanlık.
Güneş gidiyor, ay geliyor.
Yıldız kayar mı diye bekliyorum gökyüzüne bakarken her gece. Henüz kaymadı. Ya da kaydı ben göremedim.
Muzlar olmaya başladı. Arılar gelip gidiyorlar muzlar olsun diye.
Bu satırları yazarken, Şanslı Soframıza bir çekirge kondu. Uzun uzun dinlendi orada. Hiç rahatsız etmedik kendisini. Uzaktan fotoğraflarını çekip instagram’ladık tabii.
“Şanslı Sofra” diyorum, çünkü Uğurcan çok şeker genç bir usta. Bana masamı o yaptı elleriyle. Henüz Ankara’da Gazi Üniversitesi’nde Mobilya Dekorasyon’da okuyor. Bana çamdan öyle bir eskitme masa yapmış ki görünce kalbim duruyordu! Uğurcan, kendi kendine masanın ortasına kocaman bir 4 Yapraklı Yonca yontmuş.
İnanamadım fikre. Hiç, hiç ama hiç aklıma gelmemişti. Bayıldım.
Şanslı Sofra koyduk adını masanın o yüzden. Bereketi, şansı, kahkahası bol olsun diledim.
Bu bahçeden ve soframdan sadece iki kere uzak kalabiliyorum akşamları. O da, biri Bodrum’da Orfoz’a Zeki Müren’in evinin önünden ona iPod’dan “Mihrabım Diyerek” geçip gitmek için; bir de Yalıkavak’ta Mehmet’in yerinde Çardaklı’da balık yemek için.
Yoksa hep bahçedeyiz.
Zeytinlerin bi altında, bi yanında...
İki çam arasında.
Benjamin Button gölgesinde, Nar’a yakın, Dut’a iki adım, Reyhanlara bi karış...
Baykuş Hanım ve Baykuş Bey denize nazır bakışırken...
Gün doğumu ve gün batımında.
Nefes alıyoruz.
Çok şükür.
Yonca
“şanslı”
Temmuz Elele
Bu ay Elele “Hakkımızı savunuyoruz!” sloganıyla çıktı. Ünlü isimlerden kürtaj yasasına karşı “hippi” duruşu var. Rengarenk ve özgür. Ben de o sırada Türkiye’de olmadığım için Dubai’den elimden geldiğince katkıda bulundum. Gelip de dergiyi elime alınca bayıldım. Almadıysanız hâlâ, Elele alın derim.
Yonca
“hippi”
Babasının prensesi olmuş ve olamamışlar
Babasının prensesi olmuş kadınlar ve olamamış kadınlar diye bir şey var ilişkilerde belirleyici olan.
Yani sanki öyle.
Babasının prensesi olmuş kadınlar kendilerine babaları gibi prenses muamelesi yapacak adam arıyorlar, göremeyince hüsran büyük!
Babaları tarafından hor görülmüş kadınlar da kendilerini sürekli ezen, hor gören adamlara takılıp kalıyorlar.
Her iki durumda da ilişkiler zorda.
Ya ne zor bir iş bu analık babalık.
Öyle bir denge gerekiyor ki, o dengeyi insan nasıl yakalar, bulur, uygular gerçekten bilmiyorum. Denge çok önemli diye diye geziniyoruz. Anladık önemli.
Ama zor dostum zor.
Yonca
“?”
Paylaş