Hepimizin moralini de bozdular sinirini de aklını da fikrini de

Devamlı soruyorsunuz “Neden komik yazı yazmıyorsun, neden bu kadar streslisin bu ara?” diye...

Haberin Devamı

Pardon da, sizi nasıl güldüreyim söyler misiniz?

 

İnsanın önce kendisinin gülecek halinin olması lazım ki, başkasını güldürsün.

 

Malum ben ne Receb’ im (İvedik olan hani), ne de Dilber Hala!

 

Hala tanımadıysanız, tanıştırayım...

 

Ben sadece Yonca.

 

Hepiniz gibi, sade vatandaş olma halinden muzdaribim de!

 

Sizin gülecek haliniz var mı da benim olsun?

 

Haberin Devamı

Siz böööyle Leyla gibi misiniz huzurdan?

 

Bir ben mi gerginim yani?

 

Milletin derdi bir beni mi gerdi yani?

 

Siz de huzur var mı?

 

Kaldı mı?

 

Ben bile “panik ataklılar klübüne” katılmaya adayım ufak ufak.

 

İyimser olmak adına birşeyler düşünürken öyle bir olay patlak veriyor ki, iyimser olma çabam suni kaçıyor, üzerimde sırıtıyor. Kış vakti plajda bikiniyle kalmışım gibi, içim üşüyor.

 

Böyle bir durumda “haydi şimdi bütün eller havaya”sal bir yazı yazıp kendimi uydurukçu hissetmektense, ki malum bizim için en “in” moda olmadığın gibi olmak şu ara, hiç yazmamak daha dürüstçe bir davranışmış gibi geliyor.

 

Haydaaa, e bu sefer de “Bak işte istediklerini başardılar, sindirdiler” denilen bir durumda kalıyormuşum gibi oluyor, duruyor, sanılıyor...

 

Yani,

 

Haberin Devamı

Anlayacağınız gelinen şu durumda ne yapsam olmuyor.

 

Ne yapsak olmuyor.

 

Olacağa da benzemiyor –ki bu daha da vahim!

 

Hiç bu kadar (çok afedersiniz) iki ucu kakalı değnek bir durumda kalmamıştım/k,

 

sanırım.

 

Hiç bu kadar berbat, aşağılık, çirkin, çirkef ve seviyesiz bir politik dönem de yaşamamıştık,

 

sanırım.

 

Hiç bu kadar kişiselleştirilmiş seçim propagandaları, zekadan ve konuyla alakadan uzak ağız dalaşları, ne dendiğinin değil, nasıl dendiğinin önem kazandığı seçim savaşları da yaşamamıştık,

 

sanırım.

 

Hiç bu kadar medeniyetten uzaklaşma, yozlaşmaya bayılma, orta çağ zihniyetlisi olma meraklısı da olmamıştık,

 

sanırım.

 

Eskiden, ucundan azıcık da olsa, seçim hazırlığı demek; yapılacak işlere dair planlar yapmak, bunları milletle paylaşmak, hizmet etme aşkıyla tutuşmak gibi şeyler demekti,

Haberin Devamı

 

sanırım.

 

Seçim süreci demek, çalışkanlık, erdem vs... gibi bir takım değerlerin çarpıştırılması çabası, iyileştirme adına, ileriye gitme adına, herkesin daha iyi olması adına verilen sözler ve bunların tutulması adına içilen andların yarıştırılması demekti,

 

sanırım.

 

İşler tam olarak böyle olmasa bile, (çünkü politikacılık oyunu böyledir; öyle gibi durup öyle olmamak işin raconudur) böyle olmasına dair bir beklenti vardı biz vatandaşgillerin içinde bir yerlerde,

 

sanırım!

 

“Sanırım” demek zorundayım işte yine!

 

Çünkü ne ben ne de siz, hiçbir şeyden emin değiliz artık bugünlerde!

 

Herşeyi “sanıyoruz”.

 

Çünkü ne bilirsek başımıza ne gelebilir onu hiç bilmiyoruz!

Haberin Devamı

 

O yüzden,

 

Hiçbir şeyi bilmek isteyemiyoruz.

 

Bu durum, yeryüzünde bir yerlerde 1000 yıl önce filan vardı, sanırım.

 

Belki ormanlarda yaşayan ilkel kabilelerde hala daha da vardır.

 

Kuş geçerken kaka yapar, kaka birinin kafasına düşer, “Vay bu kuş senin kafana yaptıysa sende cin var, birini çarpar!” deyip adamı yakarlar misali yani!

 

...

 

Kim kimi nasıl sustursa,

 

Kim kimi sırtından nasıl vursa,

 

Kim daha az bilimsel daha çok hurafeci olsa da kandırması, keklemesi, dolandırması kolay olsa diye kafayı yemiş bir takım beceriksiz, profesyonel olmayan, ne işe yaradığını ve/ya yarayabileceğini anlamamış, bilmeyen, umursamayan insanlarla muhatap olmak durumunda kalıyoruz.

Haberin Devamı

 

Kaldık!

 

Kurtulamıyoruz.

 

Kıvranıyoruz.

 

Kıvranmak da işe de yaramıyor.

 

...

 

Laiklik sayesinde edinilen/verilen haklarla başımıza bunların geleceğini hiç düşünebilir miydik...

 

İşte bunu HİÇ SANMIYORUM mesela!

 

Ama birileri, bu ilkeyi bile ters yüz edip ilkeyi kendi kendine karşı kullanmayı da becerdi ya, hakikaten dilim tutuluyor.

 

Bizim kadar her şart altında yaşayabilir, her kahrı çekebilir bir milleti,

 

(-ki bu bir marifet değildir! Keşke sıkı beklentileri olan, bunları dile getiren, gerçekleştirildiklerini takip eden cinsten olsaydık da, kolay kabullenmeyen, kaderine mahkum insanlar olmasaydık böyle, ah keşke!- )

 

bile isyan ettirdiler en sonuda ya, hakikaten helal olsun diyorum! (Şimdi Allah için, yiğidi öldür hakkını ver Yonca. Hah! Burada gülmek gerekiyor mesela. O yüzden bence gülün lütfen. Her nasıl olacaksa!)

 

Ayrıca,

 

Pes de diyorum hepsine, topuna ve onların da yanındakilere!

 

Hele de kadınlara, bize yani, iki kere pes!

 

Başımızdakilere ve onlara muhalif olmaya çabalayıp da olamayan diğerlerine de pes!

 

Öyle saçma bir haldeyiz ki;

 

İktidarı eleştirsen hata,

 

Muhalefeti eleştirsen kabul.

 

İktidarı eleştirmek iktidara yarıyor,

 

Muhalefeti eleştirmek de iktidara yarıyor.

 

Siz hiç böyle bir acayiplik gördünüz mü?

 

Popstar jürisi mantığıyla mı seçime gitmeli anlamadım ki!

 

Sevmediğin adamı öv, sevdiğin adamı söv!

 

Belki ancak o zaman sonuç “Kötünün iyisi oldu, olsun buna da şükür!” deriz...

 

Hale bak hale!

 

Bu şartlarda, o hevesle savunduğumuz düşünce özgürlüğü de zaten çoktan otosansüre girmiş demek değil midir?

 

Bu da zaten, maalesef, olan olmuş demek değil midir?

 

(Allah’ ım, acaba çok mu karışık anlatıyorum derdi de şu dakika itibari ile içimde uktedir...)

 

Ne moral kaldı, ne para, ne iş, ne güç, ne hal, ne hayal, ne umut, ne de ümit!

 

Bu mudur?

 

Bu kadar önemli bir seçim öncesi olunması gereken halimiz...

 

Bu mudur?

 

Bu kadar önemli bir seçim öncesi uyuşmuş halde kafa tutarmış gibi yapmak ama yapamamak...

 

Bu mudur?

 

Memnuniyetsizliğimi dile getiriş becerimiz!

 

Bu mudur?

 

Gidişat ve gidişatı löp löp yutarak kabullenişimiz...

 

Sineye çekmek yani!

 

Budur.

 

Tamam.

 

Peki o zaman.

 

Bırakalım; memleket bölünsün, insanlar birbirini yesin, kardeşler düşman olsun, herkes sussun,

 

İnsanlar eve kapansın,

 

Kadınlar dövülsün,

 

Birileri tecavüz etsin, çalsın, çırpsın, taciz etsin, kandırsın,

 

Başkaları işten çıkarmak zorunda kalsın,

 

Kadınlar diplomalı hoş doğurganlar olsun, sırtından sopa karnından sıpa eksik olmasın,

 

Hamdolsun başkasının gemiciği, senin de bir torba kömürcüğün olsun...

 

Milletin yarısı cinnet geçiriyor farkında mısınız?

 

Cinnet geçiremeyenler de, ilaçlarla kendini uyuşturup suni bir sırıtık olarak ayakta kalmaya çalışıp ailesini kandırıyor...

 

Ne yapsın, çaresiz!

 

Bir diğer kesim sapık supuk insanlara dönüşüyor...

 

Herkes yaşayabilmek için binbir türlü ahlaksızlık, hırsızlık –ki bunlar maşallah kanıksanan iş kolları oldu- yollarına başvuruyor.

 

Hmmm aslında çok haklısınız.

 

Bu durumda bana da,

 

Yani Yonca’ ya,

 

Türkiye Cumhuriyeti’ nin yetiştirip büyüttüğü,

 

Atatürk ilkelerine bağlı,

 

Aklı da gönlü de, kendisi, çocukları ve torunları için medeniyetten yana olan,

 

Bilim seven,

 

Özgür Türk Kadını Yonca’ ya,

 

Elini kolunu bağlayıp

 

Çenesini sımsıkı kapatıp

 

Gözlerini yumup

 

Kulaklarını tıkayıp

 

Hah işte o meşhuuur 3 MAYMUN gibi; (Evet! Bilerek ve isteyerek Darwin’ e gönderme var!)

 

“Hamdolsun çok şükür afiyetimiz yerinde.

 

Nakitimiz de bol olduğu için, teyet geçen krizden etkilenemiyoruz, mutluyuz!” deyip

 

Komiklik yapmak

 

Görev biçiliyor.

 

İşte bu yüzdendir ki Sevgili Saygıdeğer ve Anlayışlı Okur,

 

Komik yazı yazmak yerine,

 

İçimden açık açık cinnet geçirmek geliyor!

 

Yonca

“gelenlergeldi”

 

“Size de gelenler geldi mi?” diye soran dip not: Allah aşkına siz ne düşünüyorsunuz? Bana kısa kısa yazar mısınız lütfen. Elimden geldiğince görüşlerinize yer vermek istiyorum köşemde. Seçimlere kadar en azından açık açık tartışalım mı?

 

“Tartışarak anlaşamamak, tartışmadan anlaşmaktan çok daha iyidir.”

Yonca Tokbaş

“(söyleyen)”

Yazarın Tüm Yazıları