Hani bunu çok söylüyoruz ama, gerçekten öyle. İnsanlar birbirlerini buluyorlar; ama tesadüf zannediyorlar. Oysa insanlar bence birbirlerini çekiyorlar.
Yılların yaz çocuğu mağduru ben, ilk defa yaş günümde o kadar inanılmaz bir gece geçirdim ki, mutluluktan uyku tutmadı, sabaha kadar her saniyesini düşündüm. Ankara Fransız Okulu’ndan (sonradan adı Lycée Charles de Gaulle oldu) en eski arkadaşlarımla, bu sene en yeni edindiğim arkadaşlarım ve Dubai’de yaşarken tanıştığım, bazen keşke daha önce tanışsaydık diye iç geçirirken, aslında bir ömre bedel paylaşımlar yaşadığım arkadaşlarım vardı evimizde.
İlk aşkımdan son aşkıma, küçükken sürekli kavga ettiğim arkadaşımken büyüdüğümde en sağlam dostum dediğim adama, hayatımda hep minik mucizelere neden olan insanlardan, daha dün denizde yüzerken, iskelede otururken, bir bakışla sanki hep birbirimizi bilirmişizcesine sohbet ettiğim arkadaşlarıma; annemin karnındaykenden beri beni tanıyan aile dostlarımızdan güzel aileme, eşime, çocuklarıma... İçten, samimi, olduğu gibi, kendiyle mutlu insanlar vardı etrafımda. Her yaştan ve değişik milletlerden. İspanyol, Amerikalı, Fransız...
Hepsi birbirinden hoşgörülü, kusur aramayan, düşük çeneme, zıpzıp çıplak ayak bir oraya bir buraya zıplayan bana gülümseyerek bakan insanlar... Bu güzel insanlar bana doğum günümü resmen peri masalı gibi yaşattılar.
Geçtiğimiz cuma günkü yazımı okuyan tanıdık tanımadık bir sürü insan resmen mucizelerime mucize katacak kadar güzel mesajlar yolladı. Kalbim sürekli yerinden hopladı.
Beşinci ve altıncı zeytin ağaçlarım doğum günümde geldi. Zaten yerleri hazırdı, bugün ekiliyorlar. Derken sabah bir baktım, bütün bu aslında birbirinden çok farklı ve daha önce hiç tanışmamış insan topluluğu bana garip bir şekilde aslında sembolleri, anlamları inanılmaz ilginç tam da gönlümden geçen şeyleri getirmişler. Hani bilmesem daha önce tanışmadıklarını, aralarında anlaşmışlar diyeceğim. Hediyelerime ve doğum günümde olan insan topluluğuna baktıkça işte, bir kere daha anladım ki biz tesadüfen buluşmadık. Aslında birbirimizi çektik ve bulduk.
Geçen sene yaş günümde çok hüzünlü ve zor bir gün geçirmiştim. O gün bir fotoğrafım çekilmiş mesela, gördüğümde içimden ağlamak geldi. Çok içime battı. Paramparça etmek istedim. O fotoğraf da bir işe yaradı ama. Bana asla olmak ve varmak istemediğim halimi gösterdi.
Bunun üzerine bu sene kararımı vermiştim, ağustosa rağmen, Astrolog Suzan Miller’ın kötümser öngörülerine rağmen şeytanın bacağını kıracağım ve bir daha asla tatsız gönüllü bir tek gün yaşamayacağım. Hiçbir fotoğrafım, hiç kimseye asla hüzün hissi vermeyecek. Hiçbir şart altında içimdeki zıpır ve kahkahalar atan, muzır ve hassas çocuğu uykuya yatırmayacağım. O hep uykusuz kalsın. Ben onun yerine arada bir uyurum nasıl olsa.
O fotoğrafı sildim. Yerine hep gülümseyenini, kolay kolay yıkılmazını, yenilenmişini ve yaşsızını koydum.
O gıcık fotoğrafa ve o fotoğraftaki iç dünyama asla geri dönmeyeceğim. Geçmişte yaşamak ve boğulmak yerine, her yeni gün, doğduğum ilk günmüş gibi yeniden yaşayacağım.
Bunu bana öğreten, hatırlatan ve yaşatan, yanımda olan olamayan herkese -ki onlar kendilerini çok iyi biliyorlar- çok teşekkür ederim.