Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Hayatın iki yüzü

İçimi dökme zamanı geldi. Kendimi iyi tuttum.

Haberin Devamı

Hani bu köşe benim çocuğum, ben de kendimi onun annesi olarak görüyorum ya; anneler çocuklarına tatsız şeyleri yansıtmamak için elinden geleni yapar ya... Ben de içimdeki fırtınayı bu köşeye yansıtmamaya çalıştım.
Bu iyi görünme çabası insanı azıcık yoruyor. İnsan şişiyor ve eğer içini boşaltmazsa da patlıyor.
Bir aydır oldukça karışık duygular içindeyim, çok da zor bir zaman geçiriyorum.
Kardeşimin düğünü beni çok duygusal yaptı. Duygularımı ilk defa anlatamıyorum. Aramızdaki 9 yaş fark ne önemliymiş meğer.
Ben onu hep küçücük kalacak sanmışım. Ne zaman büyüdü ve “koca” oldu, şaştım.
Tam bu güzel duyguyu dibine kadar yaşamaya çalışırken,  çok sevdiğim bir arkadaşım annesini küt diye -tıpkı benim babamı kaybettiğim gibi hem de- kalp krizinden kaybetti. Allak bullak oldum. Anneler önden gitmez ki! Hele de o güzel kadın...
16 yıldır yüzleşmekten korktuğum, fikrinden köşe bucak kaçtığım şey geldi arkadaşımın başına.
Korkular, içimdeki dayanılması çok zor, tarif etmesi imkansız acı beni arkadaşımdan uzaklaştırdı iyi mi! Bu da içimde yara oldu. Ama bu da yaşanacakmış demek ki...
Yapmazdım; ama artık kaldıramayacağım üzüntülerden uzak duruyorum; çünkü bazı insanlar olaylara üzülüp unuturken, ben ölüp ölüp diriliyorum.
Şu da var tabii, hayatımda aynı anda bir sürü olay oluyor. Ama kimse tam olarak benim de neler yaşıyor olabileceğimi görmüyor.
E bunda kimsenin suçu yok. Ben yaptım bunu. Ben her zaman yaptığım şeyi yapamayınca herkes şoka giriyor. Oysa hakikaten eğer Yonca yapmadıysa kim bilir ne halde demek lazım belki de...
Ama işte kimse başkasını görecek halde değil.
Çok fazla sorun aynı anda yaşanıyor ve herkes kendine göre haklı, yani işin içinden çıkılacak gibi değil. Bunun üzerine bir de kuzenimiz, o kapı gibi gencecik adam, çok uzun zamandır çektiği kanserden gitti.
Eşinin o güçlü, metanetli duruşu; çocuklarının ellerini tutup onların gözlerinin içine bakışı...
Ah ki ne ah! Eskiden olsa, kabristana giderdim mesela; ama gidemedim. Cami avlusunda bile zor durdum.
Yüreğim kaldırmıyor hiçbir üzüntüyü. Kal-dır-mı-yor!
Acıyı bildiğim için belki de, her seferinde acı yaşayan biriyle kendimi özdeşleştiriyorum.
Ben de ölüyorum. “Bu kadar üzülmek iyi değil Yonca, sen üzülmenin dozunu kaçırıyorsun” dedim ve kendi kendimi telkin ettim.
Acıyı attım içime, zamanla minik dozlar halinde yaşamaya karar verdim. Devam etmesi gereken ve iyi ki de devam eden bir hayat var çünkü.
İnsanın eline alevlerinde “devam” yazan meşaleyi alıp elden ele geçirmesi lazım. Artık başka bir şeyin farkındayım bu hayatla ilgili. Biten şeyi bitirmek lazım. Devam eden şeyi de devam ettirmek.
Mevsimler gibi olmak lazım. Yumuşak geçişlerle üzüntüden sevince; komediden trajediye, hayattan ölüme uzanmak lazım.
Şimdi neden hayatın iki yüzü dedim, ona gelelim.
Etrafımda bunlar yaşanır, içimde fırtınalar koparken, kendi kendime yazılarıma bu ruh halimi yansıtmama emri verdim.
Çünkü yazılara yansıttığım tatsız duygular, iyice kalbime dolanıyor. Kısır döngü başlıyor.
Aslında fena bir ikilem gibi dursa da bir çeşit sihir bu. İşe de yarıyor. Eğer mutsuzluklarına, acılarına ve umutsuzluklarına takılırsan beter oluyorsun.
Acılar acıları, umutsuzluklar umutsuzlukları getiriyor sana. Moralin bozukken kendini çirkin görürsün ya, onun gibi.
Acıyı uzatmak yerine, sınırlamak lazım ki, hayat sarsın bizi sımsıkı. Israrla iyi olanı görmeye, hayatta güzel olan şeylere, sahip olamadıklarımıza değil de elimizde olanlara, çocuklarımıza odaklanmaya çalıştık mı zaman yaraları sarıyor. Sarıyordur... Sarar.
Yonca
“ka(sa)rmaşık”

Jet-ski değil sürücüsü katil

Haberin Devamı

Göltürkbükü’nde bir gün geçirdim ve evhamdan perişan oldum. Aman aman aman bu nasıl bir felakettir, nasıl nasıl nasıl?
Sözde sınırlar belirlenmiş ama takan kim? Denizde açılsan açılamazsın; çünkü sahildeki kokoşlara baka baka hava atma derdinden jet-skisinin veya zodyağının dümeni nereye kırık kimse farkında değil. Her an birisi bir başkasını biçebilir.
Haydi hava atan aklını hava atmakla bozmuş diyelim, peki jet-ski tepesinde gördüğüm bir anne ve arkasındaki iki küçük çocuğuna ne demeli?
Kadın kafayı mı yemiş dedim durdum. Kadın ne önüne bakıyordu, ne jet-ski nasıl kullanılır biliyordu! Şimdi bu kadın orada yüzen bir insanı biçse katil mi değil mi? Çocuklarıyla gidip zodyakla çarpışsa o çocuklar ölse (!), bunun neresi kaza? Ehliyetsiz araba kullanmaktan farkı yok ki! Bu oyuncak değil ki...
Sınır çizmekle olmamış, ben size diyeyim. Oturanları bırakın tekne sahipleri, su oyunları, muz, ringo vesaire yaptıran, işin ehli insanlar da bu durumdan çok şikayetçi. İnsanlar yüzmeye çekiniyor. Teknesine gelip gitmeye bile çekineni var çünkü jet-skiyle çarpışabilir.
İnsan bilmediği alete nasıl biner, çocuklarını nasıl alır arkasına yahu? Benim bildiğim jet-ski belirli bir koyda yapılır ve orada denize girmek yasaktır. Burası maşallah ne istersen var şeklinde.
Umarım bu vehamete acilen çare bulunur, yoksa daha çok “kaza” olur. Bilmediği aleti aptalca kullanarak kaza yapıp birisini öldüren insan da katil olur!
Çok sevgili sayın ilgililer: Barların müzik sesine ceza keseceğinize, insanların hayatını tehdit eden şeylere çözüm bulmaya uğraşın. Bu memlekette insanlar neye önem vermesi gerektiğini şaşırmış bence!
Yonca
“ikazki”

Yazarın Tüm Yazıları