Paylaş
Bugün 10 Aralık 2012.
Sen gideli tam 18 yıl oldu, bugün.
Of ne çok şeyler oldu bir bilsen.
Ben bu yaz bir kitap yazdım babacım. Tam ben gibi. Cümbüş yani. Eminim sen de bir güler, bir kızar, bir gözlerini doldururdun okurken.
Bana kesin “İhtiraslarına yenik düşme kızım dedim, ama düşmüşsün!” derdin. Ben de eminim gıcık olurdum sana.
Gerçi sonra kesin bana sarılırdın, ben de sana “istemem yan cebime” şeklinde yarı sarılır yarı iterdim.
Sarı inadım ne de olsa!
Kitabımda sen de varsın tabii. Ucundan acık herkes var. Keşke başka türlü olsaydın ama...
Ben orada sana dair, seninle benim hikâyemize dair bir şey yazdım. Çünkü öyle hissediyorum.
Hâlâ.
Sen gideli tam 18 yıl olmuş baba.
18 yıl!
18 yaş desen, insanın reşit olma, ehliyetini alma hakkı olan yaşı. Sanırım seninle benim hikâyem de ehliyetini aldı be baba.
Ben artık sana “Timsahlar beni parçalar mı?” diye soran küçük çocuk değilim. Bazı şeyler elimizde değil ki, zorla büyütüyor hayat bizi.
Gerçi senin gibi ben de “çocuk ruhumu” saklıyorum inatla. Sanki.
Sen gittiğinden beri, timsahlarla baş başa bayağı yol kat ettim. Çok şükür timsahlar, sandığımız ve bize anlatıldığı kadar zalim değilmiş. Onların da zaafları varmış.
Sadece tanımak, anlamak, zaman vermek, sabır göstermek gerekiyormuş onlarla beraber yaşamak, hayatta kalmak için.
Nitekim önümüze çıkan her “tehlikeyi” yok ederek yaşayabileceğimizi sanırsak, biz de “tehlikeli” olup aynı tatsız sonu paylaşabiliriz değil mi?
Ben zaten kıyamıyorum kimseye. E sen de öyleydin be baba! Annem de öyle, Fuat da öyle işte, bilmiyor musun bizi sanki! Küsemeyiz, kıyamayız.
Babacım,
18 yıldır seninle konuşmak istediğim ne çok şey içimde birikti tahmin dahi edemezsin.
Gerçi sen tahmin edersin. Malum ben çocuğum.
18 yıldır sana sormak, danışmak istediğim onca sorunun her birini çok önemli sanmıştım.
Oysa insan büyüdükçe önem verdiği şeyler bayağı değişiyor. Üç ay önce takıldığın bir konu bir bakmışsın ki aslında tam komedi. Bir öncekinden daha önemli bir şey hep ve illa çıkıyor.
Ama bazı sorular baki. Bazı sorular çok yeni. Bazısıysa içimde yara gibi.
“Yaralar kolay sarılmıyor kızım, izleri kalıyor...” demiştin, yine mi bildin!
Gerçi biliyorum sorularıma vereceğin cevabı; “Kızım en doğrusunu sen bilirsin!” diyeceksin. “Karar senin...” diyeceksin.
Ben de sinir olacağım sana. Bir kere de bana cevap ver be baba! De ki; şöyle yap, böyle yap. Al üstümden sorumluluğu. Ben de sonucu yanlış olursa, rahatça sana kızayım, sen ol her şeyin sorumlusu!
Ama yok. Yapmazsın.
Bak gördün mü, bunca sene geçti, hâlâ ilişkimiz aynı kıvam ve tatta!
Atışabiliyorum yokluğunla. Hâlâ.
Babacım,
Ben grilerimi kaybettim bu ara. Her şey ya siyah ya beyaz oldu sanki.
İnsanların hepsi böyle mi acaba, ara ara? Belki onlar daha kolay saklıyor ruh hallerini. Ben nedense hep alenen rezil oluyorum. Tutamıyorum bunları gizli saklı.
Griler ne kadar önemliymiş be baba. İnsan “ya o, ya bu” olamıyormuş.
Böylesi çok zormuş.
İnsanoğlu; hep/hiç, olmak/olmamak, mutlu/mutsuz, güçlü/güçsüz şeklinde yaratılmamış ki ben olayım!
Ortası da var bu duyguların. Bende de vardı. Elimden kayıp gittiler sanki, bulamıyorum grilerimi kolayca. Bazen... Bunlar da geçer gerçi. Neler geçmiyor ki!
Hatta bakarsın bu satırlar bitmiş, yazdığım için rahatlamışım, ben de unutmuşum gitmiş. İçimde tutmak ağır, paylaşmak merhem gibi. Bana.
Bir bakmışım griler ta burnumun dibinde! Dibimde.
Babacım,
Şu anda ilk defa 18 yıl sonra, aynı saatte, yani sana yetişemediğim saatte uçaktayım.
Uçuyorum.
Ama bu sefer rotam bambaşka. İyi bir şeye gidiyorum.
Pencereden bakıyorum, bulutlara. Yine.
Uçak sarsılıyor arada. Yine. Ben sarsılmıyorum bu defa. Ama.
Zaman diyorlar bu durumun adına.
Zaman, insanlara acılarıyla beraber yaşamayı öğretiyormuş baba.
Ben de seni, seninle kavga etmeyi, anlaşamamayı özlüyorum. Seni özlüyorum aslında. Ama bak gördün mü, zaman bana senin yokluğunla, özleminle yaşamayı, konuşmayı, tartışmayı öğretti. Zaman insana ne öğretmiyor ki!
18 yıl.
Ve ben şimdi, uçaktaki pencereden dışarı bakıp gülümsüyorum sana.
Sezen Aksu dinlemeli tam da şu anda. Şimdi!
Göz kırptım hayata!
Grilerimi arıyorum.
Elbet bulurum ama. Bulurum ben.
Nitekim sen bana bunu açıkça demesen de, biliyorum bana güvenir ve inanırsın.
18 yıl sonra bunu artık biliyorum mesela.
Biliyorum baba.
Yonca
“kızın”
Paylaş