Paylaş
Bir “kırmızı ruj” yazısı yazdım ya mesela... ay ay ay!
Ben bir şeyi yazarken hiç böyle şeyleri hissettirip böyle şeyleri düşündürtebileceğini düşünmediğimden, şaşırıyorum.
Allah ne verdiyse yazıyorum çünkü.
Düşünmeden.
Kimi zaman çok düşünüyorum, bi işe yaramıyor.
Çok düşündüm mü olmadığı oluyor.
Ama o yazı mesela; o hiç düşünmeden yazdığım yazıdan sonra, bir sürü farklı farklı kadından “kırmızı ruj ihtilali” kokusu çıkmaya başladı.
Nereye dönsem birisi sanki kırmızı rujunu gösterip göz kırpıyor bana.
Gerçekten öyle.
Çok acayip bir duygu bu.
Ardından “Kaleydoskop” yazısı yazdım.
Aslında iş yerimden istifa ettiğimi anlatmaya çalışmıştım gözümde yaşlar ve kalbimde korkularla.
Birden sağım solum, facebook duvarım, twitter’ım, posta kutum “istifayı basan basana”ların “müjdeleriyle” dolmaya başladı.
Şaşkınım.
Sakin olalım arkadaşlar diyesim var ve yok. Belli ki bir noktaya geldik ki bu haldeyiz.
Bize neler oluyor bilmiyorum.
Bildiğim bir şey var ki, birçoğumuz çok acayip bir dönüm noktasına geldik.
Dolmuşuz çok.
Kendimize karşı daha dürüst olmaya karar verdik belki de.
Belki de çok yorulduk hep aynı rutinlerden.
29 Şubat işteki son günüm olacak. Yani iş yerimdeki son günüm. Aman ne olur bir de bunu düzelteyim, ben yazılardan istifa etmedim. Tam tamına yazı yazabilmek, sevdiğim şey olan iletişimle ilgili her türlü şeye daha fazla zaman ayırabilmek ve daha çok çalışabilmek için çalıştığım şirketten istifa ettim.
Boş durmaya hiiiç niyetim yok.
Neyse...
İşimi devretme aşamasında farkettim ki, bir Allah’ın kulu da gelip bana: “Ya sen deli misin, otur burda paranı kazanmaya, kurumsal köle olmaya devam et!” demedi. Bir kişi bile bana deli muamelesi yapmadı. Herkes bana imrendi. Ne garip.
Tanıyan tanımayan, beni bilen bilmeyen, “Helal olsun!” diyor.
Çok çok çok garip.
Herkesi bir düşünce aldı.
Hiç beklemediğim kişilerden ciddi ciddi aslında yapmak istediği şeye dair bir adım atma hayalleri cümleleri duymaya başladım.
İş yerinde çok feci bir rutine köle olmuşum. Olmuşuz yani.
Ve sürekli rutin iyi bir şey deniyor bize.
Oysa öyle sıkıcı ki!
İnsanı öyle köreltiyor ki!
Bu konuda fasikül fasikül yazabilirim.
Mesela masa başı bana öğlen vakti açık havanın tadını unutturacaktı az kaldı. Öyle alışmıştım iş bitsin diye masamda yemek yemeye.
Ya da ne bileyim, hep aynı sektörel bilgiler içinde aynı şeyleri anlatmaya devam edecektim bir bakıma. Dön dolaş aynı nasıl olsa.
Griler, siyahlar, maviler... ve tonları. O kadar.
Oysa ne çok renk var hayatta. Sarı, cırt pembe, mor, yeşil!
4 yıldır ilk defa, yalan söylemeyi düşünmüyorum biliyor musunuz?
4 yıldır her gün insan işe gitmemek için bahane hayali kurar mı yahu?
Ben kurdum.
Bazen yalan söyledim de!
Sürekli bunun ağırlığı ile korkarım ölecektim.
2 haftadır sürekli neler yapabileceğime kafa yoruyorum oysa.
Şikayet etmiyorum mesela.
Ne çok vakit kazandım şu 2 haftada. Sonrasını tahmin dahi edemiyorum.
Kendimize dürüst olma konusunda ne demek istediğimi anlatabildim umarım.
Offf, bu yazıda ne anlatacaktım da buraya vardım bilmiyorum. Sizinle sohbet ediyorum işte daldan dala.
Şu ara kafamda gezen güzel düşüncelerden başka bir şey düşünemediğim gibi, onlardan başka şeyler yazamıyorum da.
“Ben buyum abiii!” gibi bir nara attım mesela burada, ve bundan memnun olarak attım o narayı, ve bu bana ilk defa olan bir şey mesela!
Ruhum nefeslendi. Küflenen yerler yeşermeye başladı.
Arkası gelecek bu konunun.
Ne çok yazacak şey var size... belki bazen günde 2 kere yazar yollarım içime esince.
Oh ya!
Yonca
“yazyaz”
Paylaş