Paylaş
Kurmaya çalıştım, çabaladım yani.
Denemek yapma yolunun yarısı değil mi hem?
Pek başarılı bir köprü olmadı. Ama denedikçe iyileşti, orası kesin.
Dalya Ayan bir deli Pilatesci. Benim Pilates örtmenim. J
Derslerimiz pilates olarak başlayıp felsefe, anatomi, psikoloji, derin psikiyatri ve en sonunda da terapi olarak maşallah oldukça kapsamlı geçiyor. Bazen benim yüzümden geçemiyor. Dalya sabırlı, çok şükür. Beni hala kovalamadı.
Durun hemen kaçmayın ama. Sizlere sıkıcı spor yazısı filan hazırlamadım bugün.
Aklımda başka şeyler var.
Ama konu pilates yaparken aklıma geldi de ondan.
Dalya dün bana ders sonunda köprü kurdurduğu anda, aklıma geldi.
Yıllar olmuş ben köprü kurmayalı, denemeyeli, hatta aklıma köprü kurmak gelmeyeli.
Kim bilir eskinden yapabildiğimiz başka neler de gelmiyor aklımıza.
Nasıldır mı bu köprü?
Yere sırtüstü yatar, ayaklarını popona doğru çeker ve yakın şekilde kırık tutarsın. Ellerini başının iki yanında tepe taklak yere sıkı sıkı basar, göbekten yukarı kalkmaya çalışırsın ve bir çeşit ters U olursun. Bunun adı köprüdür. Bilmem gözünüzün önüne geldi mi.
Dünyaya tepetaklak bakarsın.
Göbek havada, baş aşağıda.
Yengeç gibisindir sanki.
En son sanırım lisede yapmıştım ben de. O zamanlar, bu zamanlara oranla kesin çok daha esnek bir insanmışım, bayağı ciddi köprü kurup dururdum çünkü. Hatta amuda da kalkardım. Hatta eve gelen misafire şirinlik olsun diye amuda kalkarken duvara toslama hikayem var, onu sonra anlatayım da gülelim.
Konuyu bölmesem olmaz! Pes.
Neyse. Köprü kurmak için uğraşırken kendime çok üzüldüm. Sonra hepimizi düşündüm. Bende illa bi herkesi düşünme durumu oluyor nedense.
“Neden ve nasıl o esneklikten bu katılığa geriledim ki ben?” diye düşündüm ve üzüldüm işte. Sonra kimbilir kaç kişi daha benim gibi kendi gerilemesinden bihaber diye dertlendim.
Ne güzel bedenimizi çalıştırırdık zamanında. Zorlaydı belki ama, sınırlarımızı zorlardık bir şekilde. Not için olsun, öğretmen zoruyla olsun, mecburi ders olsun... Bahane her neydiyse bu beden çalışır ve bir şeyleri yapmayı denerdi.
Deee-ner-di!
Biz denemeyi neden bıraktık?
Bu noktadan şuna vardım o dakika:
Biz bedenimizi gerilettikçe, onu boşverip tembelleştirdikçe hayata bakışımız da esnekliğini geride bıraktı, geri kaldı. İnanın bana öyle. Bilinçaltında bir yerde kaskatıyız; önce kendimiz(e), sonra herkes(e)...
Çocukken yapabildiğimiz minicik şeyleri şimdi yapamıyoruz. Bırakmışız denemeyi. Oysa beden aynı beden...
Kafa değişmiş üstündeki.
Beden çalışmadıkça ne kadar pas tutuyorsa, kafayı da o kadar pas sarıyor kesin.
Buna eminim. Bilimsel filan mıdır bilmem, ama derin hissim bu.
Çünkü kendimizi bırakıyoruz, önemsemiyoruz. Minicik şeyleri denemeyi bırakalı beri, kendimize güvenmeyi de düşünmez oluyoruz. Kaslarımızla birlikte küçülüyoruz. Daralıyoruz.
Gençken yaşlanıyoruz.
Ne fena değil mi? Ve fakat ne kadar da basit çözümü...
Basit ama, bizi gülme tutar “hadi yapın, utanmayın” dersem size.
Oysa gülün, ama utanmayın.
Akşam bi deneyin eve gidince halı üzerinde köprü kurmayı. Evde kim varsa yardımlaşın... Komedi olsun diye...
Azıcık kendinize çalışın. Kendinizi düşünün. Ciddiyet niyetine...
© Yaparken yapmayı bıraktığınız şeyleri
© Denerken denemekten vazgeçtiğiniz şeyleri
© Ertelediğiniz şeyleri
Bir düşünün.
Bir kendinizi dinleyin iki dakika ve denemeye değer mi bu vaçgeçilenler yeniden tartın hele.
Belki de başka bir şeyler gelir denemeye değer aklınıza.
E onları da deneyin sonra.
Denemek, yolun yarısı.
Bir başladınız mı gerisi gelir illa.
Yonca
“köprübaşı”
Paylaş