Paylaş
Bavul bekliyorum.
Önümde çocuklu bir aile. Küçüklerden biri kendi pusetiyle oynuyor. Pusetin kolundan asılınca kendi ağırlığı fazla geliyor ve önce çocuk yere, sonra da puset çocuğun üstüne düşüyor.
Baştan sona her şeyi izlediğim için, düşer düşmez kafasını çarpan çocuğa doğru bir hamle yapıyorum. İçgüdüsel olarak... Kaldırıp sarılmak istiyorum.
Daha ben hamlemi yaparken, babası atlıyor çocuğun üstüne.
Nasıl kaldırıyor puseti bir hışımla anlatamam.
Anne kenarda izliyor. O da çocuğa doğru bir hamle yapıyor ama baba durduruyor onu da.
Bi şeyler diyor kadına kendi dilinde ama ben anlamıyorum tabi.
Gördüğümden anladığım şey şu: Baba çok kızgın!
Bu arada çocuk nasıl ağlıyor anlatamam. İçim paramparça.
Baba dönüyor çocuğa şöyle bir kolundan çekiştiriyor. Sıkı bir azar atıp birden eliyle sus işareti yapıyor. Ama gözlerinden çıkan alevler beni ağlatacak.
Benim dilim tutuk, elim kolum bağlı kalakalıyorum öylece.
Çocuk hıçkırıklarını tutmaya çabalıyor. Ama nasıl zor... Canı yanıyor yahu!
Adam nasıl bir bakış atma halinde size anlatamam, ve hiç konuşmadan el hareketleriyle çocuğa sus diyor sürekli.. Ama sürekli.
Çocuk belki 3 yaşında belki 3,5.
Diğer çocuklar hiç kıpırdamaz oluyorlar o anda.
Çocuk hıçkırığını yutmak için nasıl uğraşıyor anlatamam size.
Gözlerini siliyor. Minicik elleriyle...
Susmak için gösterdiği çaba akla zarar.
Ben titremeye başlıyorum. İçine attığı göz yaşları bana geçti sanki çocuğun.
Kalbim sıkışıyor, böğrüm acıyor...
Adamın boğazına filan yapışmak istiyorum.
Anneyle göz göze geliyorum. Onun da gözleri dolu dolu. Nasıl bakışıyoruz anlatamam size.
Bana öyle bir bakıyor ki kadın “sakın” diyor resmen. Başımı sallıyorum, tamam der gibi.
Yerimi değiştirip çocuğun beni görecek olduğu bir yere geçiyorum çaktırmadan.
Çocuk bu arada, ne yaptı etti bütün acısını yuttu bitti. Gözleri ıslak, hıçkırıyor ama çıt çıkarmıyor. İç çekiyor. Babası inanın, iç çekmesine bile korkunç bakıyor. Sonra çocuğu kolundan çekiştirip pusete bir hışımla oturtuyor. Çocuk babasının yüzüne nasıl bakıyor biliyor musunuz, merhamet arıyor resmen. Ya da “bak baba sustum, hadi güümse bana..başımı okşa, çok acıyo hala” diyor.
Ama adam anlayacak halde değil. Otoritesini kurdu, işi bitirdi.
Çocuğu bitirdi.
Çocukla gözgöze gelmek için sürekli yer değiştirdim. Anne de endişeyle beni izliyordu.
Bir şekilde çocukla gözgöze geldim, kendi başımı okşar gibi yaptım gülümseyerek ona.
Başını eğdi. Gözlerini kaçırdı.
Ama giderlerken dönüp bana gülümsedi.
O an, yemin ederim, içim eridi.
Düştüğünde, canı acıdığında kafası okşanmamış, halinden anlaşılmamış insanların coğrafyası Orta Doğu.
Canın yandığında ağlayamazsın. Göz yaşlarını içine atar, susarsın. Ses çıkartamazsın.
Sinir için ses çıkartmak otoritedir. Güçtür.
Şiddet için kullanılır ses.
Bir çocuk düştüğünde, canı yandığında ilk önce ona sarılmak gerek...
Yarasını sarmak, sevmek, öpmek, rahat rahat ağla acını yaşa, atma içine demek gerek.
Sesini kısmamak gerek çocukların.
Ne zamanki bu coğrafyada ağlayan çocuklar, gülen çocuklar, oynayan çocuklar susturulmayacak, durdurulmayacak... Ne zaman ki çocuklar ilk önce bağra basılıp sevgiyle onaylanacak...
O zaman barıştan konuşmak mümkün olacak...
Sizi birileri zamanında susturmuş, ağrınızı, sızınızı, yanan canınızı bastırmış, geçiştirmiş, kızgınlıkla içinize attırmış olabilir.
Çocukları susturmayın...
Siz de susmayın.
İçinize atmayın.
Ağlayın canınız yanınca. Basın kahkahayı mutlu olunca.
Duyguları olduğu gibi yaşamak insanı özgür ve mutlu kılar...
Sarılın acıyan canınıza,
Çocuklarınıza...
Yonca
“sımsıkı”
Paylaş