Paylaş
SİZ DE HAREKETE GEÇİN - ADIM ADIM
Tribünler tıklım tıklım. Tek boş koltuk yok. “Aleee!” diyeni, “Davaaay!” diye bağıranı, elinde birası kafayı bulanı, güneşe nazır bacaklarını uzatmış bronzlaşmaya çalışanı... Nasıl renkli bir tenis turnuvası ortamı anlatamam size. Burası Aviation Club. Irish Village adında ve tadında, açık havada oturup yiyip içebildiğiniz bir sürü restoranın da olduğu, minik suni bir gölün içinde ördeklerin yüzdüğü, etrafında yeni yürüyen bebelerin koşuşturduğu ve köpeğinizle tek gelebildiğiniz yerdir burası. Erkekler yarı finallerindeyiz. Finalleri ve sonucu da yazmak isterdim ama bu yazıyı gönderdiğimde henüz oynanmamış olacak. Her sene hafif üşürdük bu tarihte, bu sene resmen pişiyoruz, olduk patlıcan közleme. Kum fırtınası da çıktı ortalık toz duman. Kurban olduğumun Dubai’sinde maç aralarında elektrikli süpürgelerle korttan kumları temizliyorlar. Zemin incecik, toz gibi kumdan feci kaygan oluyor yoksa. Önce Melzer ve Youzhny’ yi seyrettik güneşin alnında, ardından Baghdatis ve Djokovic’i. Djokovic’i asabi gördüm valla. Kötü başladı ve maç 3. sete uzadı. Saat oldu gecenin 11’i. Olsun yine de çok eğlenceli. Kızım 9, oğlum 5 yaşında. İkisi de dibimizde. Ellerinde koskocaman sarı toplar, maç bitse de kalabalığı yararak imza alsalar. Bu turnuvaya ilk geldiğimizde kızım daha 3 yaşındaydı bacaklarımızın üzerinde uyurdu. Ben hayatta düşünemezdim çocuğumla tenis turnuvasına gelebileceğimi. Etrafımdaki Avrupalıları, Hintlileri, Japonları görünce cesaret ettim. Emzirerek seyreden de vardı, merdiven tepesinde puset sallayarak çocuk uyutanı da. Kim tutar seni Yonca? Kimse. O gün bugündür çocuklarımız yanımızda. Elimizde bir çanta, içinde en sevdikleri kitapları ve dilim dilim elma. Sıkılan kitap okuyor. Azıtan azarı işitiyor. Acıkan elma yiyor. Daha acıkana hotdog. İnanılmaz iyi tenis seyircisi oldular. Hayatımda gördüğüm en güzel heyecan ve tutkudur tuttukları tenisçinin maçı aldığı an. Bir çığlık atıyorlar inliyor kort! Servis atılırken nefeslerini tutuyorlar. Ben onları seyretmekten bazen en iyi sayıları kaçırıyorum. Olsun. Benim manzaram ömre bedel.
Ellerindeki topa imza attıracaklar diye tribünden sarkınca aşağıya düşecekler diye eskiden kasılırdım, artık kasılmıyorum. Alıştım. Bir de kızım günlüğüne ip bağladı, imza almak için onu da sarkıtıyor. Çocuklarım spor tutkunu oldu ya, tamamdır, yeter bana. Federer sağlık sorunu nedeniyle çekilince işin tadı azıcık kaçtı aslında. Onsuz turnuva olmuyormuş, bunu da anladık. Maç aralarında aşağıya göl kenarına iniyoruz. Kalabalığı görmeniz lazım. Panayır gibi. Mini tenis kortlarında maç yapanlar, uzun tahta bacaklı akrobatlar, canlı müzik, tanıtımlar. Ortam cıvıl cıvıl. Kalabalığın tek ortak noktası bileklerdeki uçuk mavi giriş bileklikleri. Onları da biriktiriyoruz. Bu arada sponsorlardan biri olan Lacoste nasıl güzel tonda bir turuncu tişört dağıtmış top toplayıcılara ve yan hakemlere, bayıldık. İnsan işi asar koca hafta burada yaşar. Küçük ama çok önemli bir detay da şu; engelliler de rahat rahat gelebiliyor buraya. Özel asansörleri ve ayrılmış yerleri var. Ohhh, girişte tam da havaya uygun güneşten korunma kremlerimizi de dağıttılar! Sağolsunlar.
Ortamı azıcık gözünüzde canlandırabildiniz mi?
Aslında daha da anlatırdım ama...
Çekilmiş fotoğrafı var.
Yonca
“tenisçi”
Paylaş