Dikkat bu bir türban yazısıdır

Yeter! Sus sus sus, onu dinle bunu dinle çok sıkıldım.

Haberin Devamı

Türban siyasi bir simgedir.

Türban her türlü politik, maddi, manevi ve dini baskı için silah gibi kullanılan bir alettir.

Üstelik bu silah, “benim kafama” dayanmış, tetiğinin çekilmesini beklemektedir.

“Ya ben, ya sen?” diyor silah bana.

BİZ demiyor.

Bana hoşgörü ile bakmıyor.

Ben ayrımcı değilim. Ben dinsiz değilim. Ben “kötü kadın” değilim.

Ne bugün bana, ne de yarın kızıma karşı yapılması planlanan haksızlığı asla kabul etmem!

Etmeyeceğim ve bu konuda görüşümü sonuna kadar bildireceğim.

Gelinen durumdan endişe etmekle kalmayıp bu konuyu tırnaklarımızı yiyerek tartışacak hale düştüğümüz için utanıyorum.

Ben türbanla, üniversitede tanıştırıldım.

Ve ne tanışma şeklimden, ne de tanık olduğum olaylardan, hiç hoşlanmadım.

Unutamıyorum.

Beynime bir “tehdit” olarak kazındı türban. Türban tacirleri kazıdı bunu beynime.

Haberin Devamı

Üniversitede okumak için İstanbul’ a geldim.

Yurtta bahtıma çıkan odaya yerleştim.

Odamda benden yaşça büyük, “Komünarlar” diye anılan ve hala tam olarak ne olduklarını anlayamadığım grubun üyesi olan kızlar vardı.

Bir de “Yeşilay Klübü” üyeleri vardı sağda solda.

“Hem yeşilaycılar, hem de ne çok sigara içiyorlar” derdim; saç sakal birbirine karışmış, molla kıyafetleri filan derken jetonum düştü. Yoksa ben de üye olabilirdim.

“İçki ve sigara kötülüklerin anasıdır” diyecekken “anam anam” diye ağlıyor olabilirdim.

Ben onlara göre “tipim” ve geldiğim lise yüzünden “pis burjuva” idim.

Oysa ne pistim, ne de burjuva.

Bu haksız yargı yüzünden, tipe, giyime, gelinen yere göre insan sınıflandırma olayına öğürerek bakarım.

Neyse.

Yurtta, çok sevdiğimiz zehir gibi bir kız vardı.

Mühendisliği’ e girmişti. Ailesinin maddi sorunları vardı.

Durupdururken kafasını kapamaktan bahsetmeye başladı.

Sonra, saçını başını plastik bir duş bonesi içine sokup üzerine sımsıkı örtü bağlayıp kapandı.

“Hayırdır! Bu da ne?” dedim.

“TürbanMIŞ” dedi. (MIŞ’ a dikkat!)

“E ne oldu böyle birden, sen kafayı mı yedin?” dedim.

“Bana para yardımı yapıyorlar. Annemlerin kirasını da ödedim bu ay. Önümüzdeki iki dönem başarılı olursam belki arabam da olabilirMİŞ!” dedi. (MİŞ’ e dikkat!”

Haberin Devamı

“Al sana, Yonca!” dedim, “Politik Satın Alma!”.

Öğrenci İşlerinden Sorumlu Müdür’ e durumu anlattık.

Herkesi dinleyen biriydi.

Çözüm düşünür, olmayacak mı, dümdüz “Olmaz!” derdi.

Bizi de dinledi.

Pür dikkat.

“Bu konu hassas, ben biraz düşüneceğim” dedi.

Birgün dersteyiz, kapı açıldı, girdi içeri, taş kesmiş ateş saçan bakışlarla;

“Kızlar,

Ne derdiniz varsa; maddi, manevi, ruhsal hiç fark etmez. Hamile kalsanız da fark etmez.

Lütfen, önce bize gelin. Size söz, elimizden geleni yapacağız.

Paranız mı yok, önce bizle paylaşın! Çözüm bulacağız.” dedi.

Akşam yurtta da aynı güven veren babacan edayla kükredi.

Arkadaşımız çok huzursuzdu. Korkuyordu. Nasıl kurtulacağını da bilmiyordu. Bir de üzerine üstlük, günah işlemiş, Allah’ a olan inancını parayla satmış gibi hissediyordu.

Haberin Devamı

Beraber gittik müdüre, ağlaya ağlaya anlattı.

Uğraş didin, burs bulundu, yarım gün kütüphanede çalışması sağlandı.

Ailesi ile ilişkiye geçildi. Herkes kol kanat gerdi. Bir dönem dondurup ailesinin yanına geri gitti.

Sapasağlam geri geldi.

Kızın az kaldı “başı” yanıyordu.

O, türbanın diyet borcundan kurtuldu.

Diyeceksiniz ki; “Ne alaka, bugün böyle birşey sözkonusu asla değil, olamaz! Sen nasıl herkesi aynı kefeye koyarsın? Vır vır vır dır dır dır!”

Ay yeter!

Bir kere de siz dinleyin.

O gün böyle başladı, bugün metamorfoza uğradı; ama hikaye aynı.

O gün “başlık” parasıyla insan satın alındı, bugün el alışkanlığı, göz aşinalığı, din aşkı derken, kaşla göz arası hoooop “köşk”de taht kazanıldı.

Çok sıkıldım çoook!

Haberin Devamı

Çünkü bu konuda politikanın ve paranın sütten çıkmış ak kaşık sanılmasından bıktım ve usandım.

Çocuk muyum kandırılıyorum?

Dilsiz miyim susayım?

Fikirsiz miyim, paylaşmayayım?

Enayi miyim, kazanılmış hakkımı göz göre göre çöpe atayım?

Kusura bakmayın, hiçbiri DE-Ğİ-LİM!

Günlerden bir gün kızlarımızı; “türbanlı ve türbansız” olarak böleceğimiz hiç aklıma gelmezdi.

Hem serbest olsun dediğiniz “alet/silah”, en çok beni bağlı(vuru)yor?

Hani benim güvencem?

Bu mu vadedilen hoşgörülü arabuluculuk?

Yıl 1990’ dı derdimiz buydu.

Yıl kaç?

2008.

18 yıl oldu.

Alet edilen kızlarımız bugün reşit oldu! Yapılan yatırım, getirisini toplar oldu.

Şimdi ehliyet almak istiyorlar.

Haberin Devamı

Korkuyorum bu kafa ile trafiğe çıkarlarsa, hatalı sollama riskinden, hem bana hem kızıma çarparlar.

Kaç kere tanıdığım türbanlı bayanları evimdeki çaya davet ettim, gelmediler.

Beni davet eden oldu mu?

Hayır.

Elimi uzattım düşen çocuğuna yardım edeyim diye, istemediler.

Şu köşe fotoğrafıma bakıp beni “dinsiz” diye mimlediler.

Türbana izin vermeyi değil,

Kazanılmış haklarımızı korumayı tartışın!

Acilen, çok acilen hem de,

Boş konuşmayın

UYANIN!

Yonca
“uyanık”

Yazarın Tüm Yazıları