Paylaş
Beş senedir de minik heykelciklere takığım. Özellikle de işaret parmağımı geçmeyen boyda olanlara. Baktığımda üzerine bir hikaye uydurabilmeliyim ama.
Beş sene önceydi işte, bir gün bir kedi heykelciği gördüm.
Başında şapkası, teatral kirpikleri, rengarenk bedeni, ağzında upuzun bir sigarası vardı. Hayata yan gözle bakıp dalgasını geçen de bir edası. Çok, çok güzeldi.
“Git işine len” diyordu sanki. Cesurdu.
Aklımı başımdan aldı hali tavrı, duruşu, renkleri.
Hemen aldım. Arkadaşıma...
Arkadaşımın ve o kedinin halinin, tavrının, duruşunun ve cesaretinin birbirine benzer bir hikayesi vardı.
O beni benden alan kedi heykelciğini yapan Alman sanatçı Thomas A. Hoffmann’mış. O kedi sayesinde onunla ve koleksiyonuyla tanıştım.
O günden beri de Tom’un hiç peşini bırakmadım. Her yerde kolay da ulaşamadığım için heykelciklerine, e-bay’den de takibe aldım. Bir-iki kere aylarca bekledim minnacık bir heykelciğini alabilmek için. Bir keresinde tam 7 ay sabrettim, pazarlık ettim. Çok gıcıktı satışa çıkaran adam. Ama azmettim, bırakmadım peşini. Sevdim mi, ölümüne sabredebilirim.
Her sene kendime minik bir şeyler hediye ediyorum yeni yıla girerken.
Bu sene için de kendime Tom’dan minik bir hediye aldım.
Tamamen tesadüfen karşıma çıktı beklemediğim bir anda. Öyle sevindim ki bulduğuma, mucize dedim. Heykelciğimi aldığım gibi eve geldim, açtım, seyrettim. Şimdi kitaplığımda arkadaşlarıyla beraber bana göz kırpıyor ben yazarken.
Mutluyum.
Thomas A. Hoffmann, koleksiyonuna Tom’s Drag adını vermiş.
İşte o koleksiyondan “Crazy Woman” yani “Deli Kadın” heykelciğini aldım kendime hediye.
Mini minnacık bir şey. Pahalı filan da değil... Ama benim için kocaman ve paha biçilmez bir anlamı var. Görür görmez bir hikayesi oldu gönlümde.
Tom’un koleksiyonuna verdiği “drag” kelimesi birkaç anlama geliyor. Önce onu anlatayım size, siz de hemen anlarsınız hikayemi.
1- Kadın giysileri giyen erkekler anlamında “drag”. Ben de kendimi bazen kadın gibi giyinmiş bir erkek gibi hissettiğim için. Dahası cinsiyetçilik yapıp önyargılarla ayrımcılıklarla yaşayanlara gıcık olduğum için. Renkleri “kızlara pembe-erkeklere mavi” diye bölenlere karşı olduğum için. İkiyüzlülüklerden bıktığım için.
2- “Drag” aynı zamanda cins arabaların yarışına verilen bir isim. Kimi zaman ben de böyle “cins” hissettiğim için. Arenada yarıştırılan yazarların zor hayatına dair cinslik yani. Sanki yeterince zorluk yokmuş gibi hayatımızda, bir de bakımlı olacan, fit olacan o olacan bu olacan vesairesel mahalle baskıları filan da var ya hani. Bunlar da yetmiyor hatta bazen. İşinle değil de tipinle var veya yoksun sanki.
3- “Drag” bir de içine çoook derin bir nefes çekmek demek. Ben de bazen çok ama çok derin nefes almaya ihtiyaç duyuyorum. Yetmiyor aldığım kısa ve uyduruk nefesler. Nefes almayı unuttuğum zamanlar çok. Derin bir nefes almak, nefes almayı hatırlamak gerek. Dahası “drag” Tom için; bireyselliği, enerjiyi, ilhamı, heves ve tutkuyu, kuralları yıkmayı temsil ediyor.
Kuralları cesurca yıkmayı...
Bunca klişe tanım ve dayatma içinde bireyselliğini koruyabilmeyi...
Tutkularının peşinde hevesle koşabilmeyi...
Aykırılıklardan ilham alıp, ilham verebilmeyi.
Enerjiyi...
“Deli Kadın” heykelciğim bana; heves ve tutkularıma utanmadan, her nasılsam öyle olarak sahip çıkabilmeyi, kuralları özgürce ve cesurca yıkabilmeyi, saçma sapan 5 kuruş etmez imaj kaygıları yüzünden bireyselliğimi yitirmeden kalabalıklara karışabilmeyi...
Dahası, ne olursa olsun renklerin gücünün bize kattığı enerjiyi ve verdikleri özgürlük hissini asla küçümsememeyi hatırlatıyor.
Sanat deli cesareti ve özgürlük demek.
Bize de en çok bu ikili gerek.
Yonca
“zincirkıran”
Paylaş