Çocuklara neden çok ödev yaptırılır? – duruş

Dün sizlere “Başımıza ödev kadar taş yağsın e mi! – giriş” yazımda, ödev cinnetini anlatmaya başlamıştım.

Haberin Devamı

Neden ödev konusunda cinnet geçiriyoruz, ödev nasıl aile hayatımızı yedi vesaire konusunda kişisel deneyimimi paylaşmıştım.
O yazı bu:
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25272862.asp

Bu berbat konu destansı bi konu olduğu için bitemedi malum, bugün devam...

Bugün, dünkü yazımda girişini yaptığım ödev tarihçesinin sunumunu yapan o genç öğretmenin de izniyle, sunumdan minik alıntıları nokta nokta paylaşacağım.
Unutmayın bu sunum Avrupa ve Amerika referanslı.
Ama bunun da hiç önemi yok.
Okurken hiç yabancılık çekmeyeceksiniz ortama.
Acı ama gerçek.

Elimden geldiğince basit anlatmaya, sohbet edermişçesine yazmaya çalışacağım.
ÇÜNKÜ;
Bu konuyu yazmaktan çok anlatmayı seviyorum.
ÇÜNKÜ;
Anlatırken acayip ateşli karşılıklı tartışmalar oluyor.
İşin en güzeli de o.
Düşünerek çatır çutur anında tartışmak.
Onu da yaparız elbette...
Başlasın tarihçe...

****

Haberin Devamı

ÖDEV yani “HOME WORK/ EV İŞİ” kavramı ilk ne zaman gündeme geliyor biliyor musunuz?
Gelişen ve değişen Avrupa’da, Endüstri Devrimi ile birlikte, işverenler rekabeti arttırmak, daha çok para kazanabilmenin yollarını bulmak ve bunu ölçebilmek için işçilerine “eve ödev” olarak iş vermeye başladıklarında.
Mesaiden sonra eve ne kadar çok iş giderse, o kadar daha çok iş yapılır, o kadar daha çok para kazanılır mantığı.
E bunun sonucunda eve verdikleri işin ne kadar şahane bir şey olduğunu ve bu işten ne kadar kar ettiklerini anlamak için de “ölçüm” yapmaları gerekiyor.
E o ölçümü nasıl yapacaklar?
TEST edecekler.
Hop sınavlar doğmuş.
Olay okullara, yani öğretmenlere de sıçramış pek tabi.
Bir öğretmenin ne kadar çok öğrencisi başarılı olursa, maaşı o kadar artış alacak olmuş.
Öğretmenler de başlamışlar eve ödev vermeye. Çocuk çalışacak, başarılı olacak, öğretmen zam alacak.
Yıl kaç peki biliyor musunuz?
1886!
127 yıl öncesinden bahsediyoruz yani.

Dünya tarihindeki ilk ödeve karşı ayaklanma ve başkaldırı ne zaman oluyor peki?
1886’da.
127 yıl önce.
Dikkatinizi çekerim, yer İngiltere.
Burada küfür serbest arkadaşlar.
1886’dan beri ayaklanacaz ayaklanamadık yani, pes!
Ya bir konu 127 yıldır hala aynı rezillikte devam edebilir mi!
1886’da ilk ödev karşıtı yürüyüş yapanlar şöyle pankartlar açmışlar:

Haberin Devamı

Ödev ailemi yedi

Ödevi azaltın

Çocuklarımızı kurtarın

Geldik 1900’lere.
Ödev konusunda ilk ciddi araştırma, 1928 yılında yapılıyor ve:
Okulların çocuklara haftada 7-20 saat arası ödev verdiği ve bunun sağlıklı bir aile hayatına bomba attığı tespit ediliyor.
E Bravo.

1935’de:
11 yaş altına ödev verilmesin
11 yaş üstü çocuklara verilen ödev azalsın diye çalışmalar başlatılıyor.
Hatta hatta, Londra’da ilk defa “ödev kaldırılsın” diye bir oluşum doğuyor.
Ancaaaak, 1937’deye geldiğimizde Hitler Avrupası denen ortam söz konusu.
Ta ta ta taaaa!
Ödev, işte tam bu dönemde inanılmaz bir anlam kazanıyor.
1937’de, Hitler yandaşları bir rapor yayınlıyor ve:

“ÖDEV ÇOCUKLARIN AKILLARININ DİSİPLİNE EDİLEBİLMESİ İÇİN ÇOK ÖNEMLİDİR”

buyuruyorlar.

Haberin Devamı

Ödev derhal ilkokul ve ilkokul öncesine çekiliyor, süresi arttırılıyor.
Bir çocuk ne kadar erken yaşta, anne-baba dahil herkesten verilen ödevi/komutu yaparak sorunsuz itaat eder, o kadar itaatkar olur ve o kadar zor “hayır” der anlamında...
Tüyler diken diken mi şu an?
İyi.
“Koyun millet” söylemi de geldi mi aklınıza?
Ne hoş değil mi?
“O ödev bitecek çocuuum!” derken bi yutkunu verin gari.

Durmak yok, devam ediyorum.

1940 sonrası Amerika, Avrupa’da olan bitenler üzerine, ödevi ve anlamını, katma değerini sorgulamaya başlar.
Tünaydın canım.
Neden acaba?
Hitler insanlık tarihinin en büyük katliamını “Hayır” diyemeyenlerle beraber yapmış olabilir mi?

Ancak 1950’de Ruslar kalkıp uzaya Sputnik’i yollarlar “hadsizce”. Amerika’nın asabı çok bozulur.
E şekerim, soğuk savaş yılları bunlar. Rekabet her türlü fena.
Amerika bu işe gıcık olur ve şöyle buyurur:

Haberin Devamı

“Arkadaşlar uzaya gitmemiz lazım. Matematik ve Fen’de daha çok başarılı olmalıyız. Bu savaşı ancak matematik ve fende ilerleyerek kazanabiliriz. Basın çocuklara ödevi! Bas bas bas...”
Hop ödev hortlar.
Hem de 4 yaşındaki çocuklardan başlayarak, tüm çocuklara olacak şekilde!

1960-1970 yıllarındayız artık.
İnsanlarda bi bıkkınlık. Bi yorgunluk. Bi sorgulama halleri. İnsan hakları tartışılıyor, kadın hakları gündemde, kadın hareketi hızlanıyor, özgürlüklere hasret çok. Kimsenin susası yok. Başkaldırı zamanı.
Bu ödev ortamını ilk önce çiçek çocuklar, yani hipiler sorgulamaya başlar.
Bizi özgür bırakın derler.
Yaratıcılık ödevle baltalanıyor diye yırtınırlar.
Oldukça da başarılı oluyorlar bu diretmelerinde.
Ortam harbi çiçek açıyor o dönemde malum.
Bakınız müzik, sanat ve her şey...

Haberin Devamı

Ah ama yok mu şu politika denen rezalet, düşmüyor ki yakamızdan!
1980’lerde politikacılar sağa kaymaya başlıyor. E doğal olarak eğitim de.
Bi rapor yayınlıyorlar acilen İngiltere’de: “Milletimizin geleceği risk altında. Standartlarımızın yükselmesi için daha çok çalışmalıyız arkadaşlar. Çocuklarımıza yuvadan itibaren daha çok ödev vermeliyiz!”
Hoppaaa yine geldi mi ödev başımıza.
Geldi.
Ödevin gelişiyle gidişine dikkat ettiniz di mi?
Getirenin niyeti de amacı da net.
Biz denileni yapıyoz.
N’etceen mecbur.

1990’da böylece “Standart ölçme testleri” doğuyor. Sürekli bir ölçme biçme hali. O test senin bu test benim çocuklar sürekli test edilme halinde. Belirlenen standartlar var. Ya altındasın, ya üstünde. Ya çemberin içindesin, ya dışında gibi...
1998’de “1 çocuk kaç saat ödev yapmalı?” sorusu gündeme geliyor.
Bak hala nasıl ödev yapmalı değil konu!
1999’da, çocuklar üzerinde aşırı baskı olduğu, çocukların ciddi problemlerle boğuştukları konuşulmaya, tartışılmaya başlıyor.
Çok şükür.

7-8. sınıf çocuklarının 45-90 dakika
9. sınıf çocuklarının 1-2 saat
10 ve 11. Sınıf çocuklarının ise 1.5-2.5 saat arası ödev yapması yeter deniyor.

2000 yılında, TIME dergisi ödev konusunu kapağa taşıyor.
Basın ilk defa ödeve karşı tavır alıyor. Olay o noktada kopuyor işte.
Gelsin basının gücü.
“Ödev ailemi yedi” başlıklı bir makale yayınlanıyor.
Yapılan araştırmalarda:
“Ödev;
Bağımsızlık duygusunu, araştırma becerilerini, bireysel sorumluluk bilincini geliştirmeye karşı işliyor..”
deniyor.
İlk defa ve açıkça, gümbür gümbür.

2006 yılında, iki kitap yazılıyor bu konuda. Türkçeleri var mı inanın bilmiyorum.

1- The Homework Myth – Alfie Kohn
2- The Case Against Homework – Sara Bennett, Nancy Kalish

Dahası Sir Ken Robinson o efsanevi “Okul yaratıcılığı öldürüyor” başlıklı konuşmasını yapıyor TED Konferansında ve teller kopuyor. Bu adamın yazdıklarını okumanızı, konuşmasını hala dinlemediyseniz acilen ÇOK tavsiye ederim. Türkçe altyazısı var.
http://www.ted.com/talks/ken_robinson_says_schools_kill_creativity.html

Arkadaşlar,
Mümkün olduğunca özet geçtim. Konu aşırı derin.
Sorun çözümsüz değil.

Geleyim şimdi bir takım güncel bulgulara.
Ödev konusunda genel olarak kabul görmüş şeylerden bazıları şunlar:

1- Ödev, yabancı dil ve matematik öğrenmede daha işe yarayan, katma değeri anlamlı sayılabilecek bir araç.
ANCAK verilen ödevin kalitesi, şekli yine de çok önemli!

2- Ödev, ancak yaşı daha büyük çocuklara verildiğinde iyi sonuç alınan bir araç.

3- Asya daha çok ödev veriyor, daha çok ödev yapıyor. Ancak karar mekanizmaları güçlü ve hür bireyler yetişmiyor. Çocukların ruhsal gidişatlarına dair endişeler var.
Ödev yapan çocuklarda ciddi psikolojik sorunların artışının yanı sıra, hareketsizlikten fiziksel sağlıksız bir gidişat olduğu kesin. Obezite bunun başında geliyor.

3- Okulda ödev ve testler açısından başarılı çocuklar, spor konusunda sonlarda. Strateji belirlemede zorlukları var. Uzun vadeli işlerde çabuk tükeniyorlar.
4- Aileler çocukların ödevleriyle ne kadar çok ilgilenirse, başarı kötü yönde etkileniyor. Yani öyle sanıldığı gibi başarı illa artmıyor. İstisnaları katmayın işin içine bak.
5- Kız çocuklar erkek çocuklara göre çok daha fazla ödev yapıyor; ama ailelerin erkek çocuklarından beklentileri hep daha yüksek. (Avrupa da bile böyle ne acayip di mi?)

Of şiştim.
Bakın Avrupa ve Amerika ödev olayını 1886’dan beri tartışıyor. Adamlar yol alıyorlar ama. Finlandiya olayı çözdü bitirdi. Noktayı koydu herkese nanik yapıyor.
Ödev yok orada. Çocuklar mutlu ve başarılı.
Canlı bir örnek Finlandiya, almak görmek isteyene tabi.

Politikalar, politikacılar, ideolojiler işin peşini asla bırakmıyor.
Ağaç yaşken eğiliyor tabi.
Bükülüyor mu demeliyim?
Eğildik. Büküldük.
Çektiğimiz yetmedi, çeksinler diyoruz. Olabilir mi?
Eğiyoruz. Büküyoruz.

Bir düşünün siz hangi dönemde eğitim aldınız?
Anne babanızın dönemi neydi?
Onlar hangi dönemin çocuklarıydı ve nasıl bir kafa eğitmiş onları?
Onlar size nasıl bir baskı/eğitim uygulamış ve siz şu anda hangi etkiler altında kalmış ebeveynler olarak çocuklarınıza yaklaşıyorsunuz?

Bir okur dün bana “bunları yetkililer okusun” diye mail atmış.
Alooo en büyük yetkili anne-babadır arkadaşlar.
1886’da ödeve karşı yürüyenlerin işi daha mı kolaydı?

Pardon ama ben bu işi anne-babalar çözer diyorum. Da işte sorun, istiyor muyuz bunu?
Şikayet ediyoruz sistemden ama, çocuğa ödev yaptırmak en kolay oyalama yöntemi olmuş.
Ödev yok.
Zaman var.
Ayol neyle oyalayacağım ya ben bu çocuğu?
Çocuk kendi kendini oyalayabilmeli oysa.
Sıkılarak icatta bulunmalı... Buna zamanı ve fırsatı yok ki!
Neden bizden sanatçıLAR, bilim adamLARı çıkmıyor?
Yazıktır yazık.

Haftaya size bir de, ödev ortamında anne-baba tutumuna dair üj bej paylaşımda bulunayım bari.

Amma çok anlattım di mi?
Bu konuda konuşmaya doyamıyorum.
Çok doluyum çok.
Düşün şu çocukların yakasından bi ya, düşün!

Ya yok mu bi ortam şunları hararetle konuşsak hep beraber.
Şimdi bir çay filan içeyim.
Acayip doldum bak yine, sakinlemeliyim.

Yonca
“dik kenar”

Yazarın Tüm Yazıları