Paylaş
Bambaşka hayatlar, bakış açıları.
Aklımdan, kalbimden geçenleri kağıda dökebilmem çok zor. Çok zaman lazım yazabilmem için ama, zaman yok. Fırlayıp kızımla yine o derse bu derse şu derse koş koş koş yetişmemiz lazım, çok yabancı olduğumuz bu diyarda.
Kızımızın tutkusu, hayali, yeteneği, küçücük yaşından beri Dubai’de Sharmila Dance ile emek verdiği dans aşkı için Amerika’dayız.
Önce New York’ta Broadway Dance Center’da bir hafta geçirdik.
Ankara gibiydi o tecrübe benim için.
Bir şeyler daha gerçek, daha öz, daha mütevazı ama derin geldi bana. Sanki kimsenin umurunda olmayan şeydik ve o umursamazlığın içinde sivrildik.
Sonra Los Angeles’a geldik. Şu an bu yazıyı da jet hızıyla LA’den yazıyorum.
Millenium Dance Complex var, dans dünyasına ilgisi olan birileri varsa kesin biliyordur. Bütün olay burada. Çoook meşhur. Çok ışıklı. Ve çok da zorlayıcı.
Derslere giriyor Destina. Tadına bakıp anlamaya çalışıyoruz. Bir sonraki adım nasıl olsun diye.
Burası çok zor geldi bana. Her şey bir paket. Bir şov. Yetenek tek başına işe yaramaz. Çok güzel, çok bakımlı, çok iyi giyimli, çok gösterişli, aşırı özgüvenli, çok atılgan olacaksın. Çok çalışacaksın ve çok da yetenekli olacaksın ve ve ve yaz yaz bitmez. Çok fazla olman lazım.
Oysa bir yandan kimsenin umurunda da değil gibi duruyor. Kafam karıştı yani.
Of çok zor bu işler.
Anne-baba için ayrı zor.
Kardeş için ayrı zor.
İşin içinde, spotlar altında olan çocuk için ayrı zor.
Ben bir çocuğun tutkusuna böylesi tanıklık etmedim daha önce. Ne bileyim, bana bunlar filmlerde olur gibi geliyordu, başıma geldi. Hem hayranım azmine, vazgeçmemesine, hem de garip bir kuşçuk gibiyim. Kalbim patlayacak gibi çarpıyor onun yuvadan uçuş saati yaklaştıkça ve hayaline yaklaştıkça. Bir de kocaman bir dünya içinde verdiği çabaya o minnacık yüreğinin nasıl da beton gibi dayandığını gördükçe...
Çok ilginç biliyor musunuz. Yani ayakları yere basıyor. Korksa da ilerliyor. Gözümün içine bir bakıyor arada, ben buradayım diyorum ben de gözümle. Ve sonrası yok. İçinden bir hayvan çıkıyor sanki. Güçlü, odaklı, ciddi, işbitirici. Rotadan şaşmıyor.
16 yaşında, o artık benden, bizden ayrı bir birey.
Olan biteni her ders sonrası acayip net yorumluyor. Ne abartıyor, ne eziyor kendini.
Ben olsam ağlardım dediğim yerde o kendi yerinin, hatasının veya haksızlık varsa onun farkında. Alıyor o tecrübeyi sepetine, bir sonrakine ilerliyor.
Bir yanda da küçük kardeşi var. Oğlumuz. Ah be kuzum. O da can.
Yani bu ne ya diyorum, ben de insanım.
Anne yüreği, neyi nasıl dengelersin be kardeşim, insaf.
Bunca yıldız pırıltısı içinde bir ablan var, Allah’ım sen de küçüksün ve nasıl yaşarsın ki bu durumla?
Yok, bakıyorum o da iyi duruyor. Belki içinde fırtınalar vardır. O da ilginç bir tip. Ünlü düşünür ve işadamı o. Çok komik. Bir gülüp bir ağlayasım var yani.
Her çocuk başka meziyetlere sahip, her çocuk kendine has.
Sürekli tanıdığım tanımadığım tüm çocuklar için dua ediyorum, hayalleri gerçek olsun diye.
Bir anne-baba peki, bütün bunların arasında-içinde-yanında-kenarında-dışında nasıl dengeler, ne yaparsa ne olur? Bu işin bir yazılı tanımı, reçetesi, formülü var mı?
HİİİİÇ sanmıyorum.
Tek emin olduğum şu;
Çocuğunun tutkusuna takılıp peşinden gidilir miymiş?
Gidilirmiş.
Olsa da olmasa da gidilirmiş.
Hiç kolay değil gerçekleştirmek, ne maddi, ne manevi olarak. Alabildiğince göze almak, yapabildiğince yapabilmek veya “yapabilmen için desteğiz, hadi sen kendin yap” demek harbi önemliymiş.
Bunu hep hissediyordum, yaptıkça kanıtlandı gönlümde.
Ölsem de gam yemem.
Bir anne olarak şu gün, şu anda hissettiğim en büyük kazancım çocuklara küçüklüklerinden beri saygı duyup güvenmiş olmak.
Çocukla bir, kalbinin attığı yerde olmak.
Beklentisiz ve tereddütsüzce, koşulsuz sevgiyle.
Bence bu duyguyu yaşayan ve yaşatan herkes kesin dünyayı kurtaracak.
Yonca
“çocuk kalbi”
Paylaş