Paylaş
İyice!
Geçtiğimiz haftadan beri kıyamet kopuyor; o geldi, bu gitti, bunu giydi, şunu giymedi, o buna ne dedi, o ne demedi, ne demeliydi, deseydi, diyemezdi...Giderdi, gidecekti, gitmeliydi, gideydi, gitsindi derken...
Kaşla göz arasında madenciler gitti!
‘Ananı da al git!’ ve ‘One minute!’ madem bir gaf olarak değerlendirilmişti; o zaman esas değerlendirilmesi gereken gelmiş geçmiş en büyük gaf, madencilerimizin gidişini ‘kadere’ bağlayan o talihsiz cümleydi.
İçim ürperdi.
***
Çalıştığım şirketin dünyanın öbür ucundaki bir şubesinde, bir grup işçi bir yerden bir yere gitmek için otobüse biniyorlar. Otobüste yoklama almak amacıyla, kadın çalışan koltuğunda ayağa kalkıyor ve olduğu yerde yüzünü işçilere doğru dönüyor. Tam o sırada koltukla koridor arasındaki basamağa ayağını yamuk basıp, bileğini burkuyor. Ama işine devam ediyor. Ertesi gün, bileğinin acısı giderek daha fena bir ağrıya dönüşüyor. Ayağına basamaz hale geliyor. Bilek oluyor davul. Tetkik-teşhis-tedavi o bu şu derken, kadın uzunca süre koltuk değnekleriyle yürümek zorunda kalıyor. Fizik tedaviler, çektiği ağrılar sızılar da cabası.
Bu ‘talihsiz kaza’ üzerine, şirketimizin en üst düzey yetkilisinden tam tamına 13 slaytdan oluşan power point’de hazırlanmış bir sunum, tüm şirket çalışanlarına gönderildi. Yani yaklaşık 90 bin kişiye...
90 bin kişi, 13 sayfa boyunca; sabırla, dikkatle, kah gülerek, kah güldüğünden utanarak, ama kesin büyük düşüncelere dalarak,
Kısa yoldan iş halletmeye kalkışıldığı, emniyet kuralları gözardı edildiği, daha önce yapılan uyarılar komik bulunduğu ve küçümsendiği gerekçesiyle başa gelen bu basit kazanın, nasıl da ciddi bir soruna dönüştüğünü okudu. Sunumun son sayfasında da, ‘Burkulan bilek vakasından alınan dersler’ tane tane anlatılmıştı. O kadın eğer o gün, otobüste, tavsiye edildiği gibi olduğu yerde dönmek yerine, salık verildiği üzere tıpkı uçaklarda yapıldığı gibi, yerinden inip koridorda yürüyerek sayım yapsaydı, bileği burkulmayacaktı. O kadın bileğini burktuktan sonra önerildiği gibi zamanında doktora gitseydi, tendonlarını zedelediğini erkenden öğrenip aylarca acılar içinde kıvranmayacaktı.
Dı dı dı dı...
Burkulan bilek olayından alınacak bir dolu ders vardı... Var-dı!
Benim aldığım en büyük dersse şu oldu:
Şirketin ta en başındaki adam, hiç üşenmeden, ‘Alt tarafı bileğini burkmuş yaw! İnsanlık hali... olur böyle şeyler! Kader utansın...’ demeden, o 13 sayfalık dersi hazırlatmıştı. Altına ‘Kimse yaralanmasın!’ diyerek imzasını atmıştı.
Ne de olsa, balık baştan kokardı.
Medeniyetin ve aklın olduğu hiçbir yerde, hiç kimse, kıytırık bir bilek burkulması olayını bile asla ‘kadere’ bağlayamaz; ‘Hata nerede, biz nerede hata yaptık, buradan alınacak dersler nelerdir?’ sorularını sorar, soruşturur, rapor tutar, ileride asla bir daha tekrarlanmaması için ne gerekiyorsa onu uygulamaya ve uygulatmaya bakardı.
O yüzden benim için,
İnsanların ölümüyle sonuçlanan bir ‘kazanın’ nedenini kadere bağlamak...
Büyük bir felaketin habercisi gibidir.
Düşündükçe içim ürperir.
Yonca
‘red’
Paylaş