Paylaş
İş hangi iş mi?
Ana- babalık işi şekerim.
Bi kere bu bir iş değil(di) onu hatırladım.
E malum ana-babalığın bi iş olmadığını bize unutturmak için her şey yapılıyor!
İşe alınmadık biz tamam mı.
Ben anne olmak istedim.
Oldum.
Bu benim kararımdı.
“Çok başarılı olacaksın, hata payın sıfır, risk yüksek, sürekli süper hazır olman lazım” gibi şeyleri bana çok bilmiş ticari dünya yükledi. Bana içgüdülerimi kaybettirdi.
Çocuğu eline almadan daha üniversitede nerde okuycak sorunsalı getirildi.
Hep endişe hep!
Çocuğa n’aber demeye korkar oluyosun resmen.
Çocuk da zavallı işte, kudurmasın da n’aapsın?
Ben hatalarımı kabul etmeden, çocuğumun hata yapmasını nasıl kabul etcem mesela?
Hatasız kul mu var?
Varsa nerde bu hatasız kul? Bulun getirin hesap sorcam!
Etrafın üzerimde kurduğu baskı yetmiyormuş gibi, çocuğumun da üstünde baskı var.
Çocuğumu olduğu gibi kabul edebilmem için, kendimi kabul edebilmem, ettirmiş olmam gerek bi de.
İyi de medya, tıp, sağ, sol, eş dost, etraf sürekli bana akıl verip kendi uygulamazken ve herkes kendi işine bakacağına, benim “yanlış”larımı düzeltmekle meşgulken, ben nasıl ben olcam? Oluyoz ama; içi seni, dışı beni yakar. Hep diren hep dayan.
Acıların çocuğuyum... dın dın dın dın...
Sanki her çocuk aynı, her ana-baba aynı...
10 parmağımın her birinin izi farklı ve tek be yahu!
Örnek mi? Alın size örnek.
İşten ayrılalı 2 sene olcak hala daha “delilik” diyen, hala “onca eğitimi evde oturmak için mi çektin?” konuşmaları filan. Ayol totom yer görmüyor benim, ne evi!
“Emeklilikte hayat garantin yok, bittin sen” filan dendi.
Haydaaa! İçime düşürülen kurta bak, kurta!
Sanki yarın hayatta olacağımın garantisi var!
Kimisi için uzun koşmam yanlış, kimisi için yazdığım yazının içeriği ve şekli.
Kimi demode olmana takar, kimi renkli giyinmene; kimi memeni yaptır der, öbürü botoks lazım der, öbürü süzer de süzer “bu kadar koşuyosun niye hala toton var?” der. Sanki koşarken totomu döner bıçağıyla yandan alan var, hayret bi şey!
Ayol ben böyle iyiyim yaw.
Ama birileri bunu dedikçe, “acaba haklı mı?” oluyorsun. Kendini iyi hissettiğini unutup kafayı bozuyorsun.
Bi tanıdığım mesela sürekli yazılarında “be” yazma diyor.
Konuşurken “be” dediğim yeri, yazarken niye “be” diye yazamıyorum ve iki yüzlü davranmalıyım anlamıyorum.
Ben kusursuzum filan sansınlar diye mi? Yok abi, ben o değilim.
Ay herkes sevmek zorunda mı bi de beni?
Ben herkesi sevemiyorum şahsen.
Çocuğuma da aynısı oluyor, yapılıyor. Ben de yaparken yakalıyorum kendimi.
Tıpkı 4 yaş bebesi gibi düşünün bak. Bi parti olsun diyelim, gidesim veya annemin elini bırakasım yok! Hatta saklanmak istiyorum.
Bi ittirmesek ya beni “hadi git bak herkes eğleniyor, sen de eğlen” diye.
Yardım etsek. Destek olsak, anlayış göstersek. Zaman tanısak.
Kafama kakmasak bi şeyleri!
Dahası bazen de 16 yaşında ergenmişsin gibi düşün.
Kardeşim ağlıyo, baban kızıyo, annen yorgun. Evde acayip çok gürültü var.
Herkes kardeşin peşinde. Herkesin çok işi var. Kimsenin vakti yok.
Ben nasıl olsa başımın çaresine bakarım, ama işte ilgiye ihtiyacım var.
Ne zaman imdat desem herkes meşgul. Önemsediğim hiçbir şey kimse için önemli değil, ne desem saçma. Ne zaman “beni yalnız bırakın” desem de problemli ergen muamelesi görüyorum. Ayol iyiyim ben. Kafamı dinleyesim var, o kadar.
Beni kimse duymayınca: “Beni ya acilen yatılı okula gönderin, ya da ben evden kaçayım” filan diyesim geliyor.
Ana-babalık ve çocuklarla olan ilişkilere dair hislerim de bunlar yani.
Oyyy şişmişim ben ya.
Çözüm mü?
Bana özel şekerim.
Çünkü ben benim, çocuklarım da kendileri. Seni ve senin çocuğunu, sizin hikayenizi bilmiyorum.
Bazen sırf izlemek ve harbi duymak ciddi çözüm doğuruyor.
Saygı var ya saygı, süper bir şey.
“Bak onun çocuğuna öyle olmuş ya bizimkine de olursa” diye hareket mi edilir yahu.
Başlarım ben başkasına!
Varsayım berbat bi şey.
Panik ve endişe yok.
Etrafa göre davranmak da yok.
Önyargı yok.
Lafı dolandırarak konuşmak da yok.
Kendime net ve direk olma sözü verdim. Kırıcı olmadan neyse onu söylemeyi deniyorum. Acayip işe yarıyor.
Bu yazı da maşallah evlere şenlik iyi ortaya karışık oldu.
Anlayan anlamıştır umarım :)
Anlatamadımsa da, affola, bu sefer anlatamamış olayım.
En azından ben rahatladım.
Oh be!
Yonca
“be dediğim için özür dilerim”
Paylaş