Bu da bir ilk

5 yıldır her sene yaptığım bir şeyi bu sene ilk defa yapmadım.

Haberin Devamı

Standard Chartered Dubai Maraton’unda 10km için kaydım olmasına rağmen koşmadım.
Yooo, ne sağlığımda bir sorun var, ne de başka bir dert.
Çok şükür gayet iyiyim.
Neden mi?
Hayırlı bir iş içindi Efendim.
Bu sefer gözlemci ve destekçiydim de ondan.
***
Sabah erkenden kalktık; 5:00’de.
Pencereden bir baktım ki, nasıl bir sis, nasıl bir nem, göz gözü görmüyor, hava karanlık daha. Tam koşu havası aslında. Bi tek nem bozar adamı, ama olsun. Hiçbiri önemli değil azmin sağlamsa.
Uzun koşu taytımı giydim, Likya Yolu Ultra Maratonu tişörtümü üzerime geçirdim ve göğüs numaramı taktım: 5093. Ne olur ne olmaz, kimse beni parkurdan atmasın, bulunsun diye.
Bu sefer ben koşmayacağım.
Dubai’de ilk defa bir tam maratonu içinden izleyip gözlemleyeceğim, hem de kendine verdiği sözü tutmak için ilk maratonunu koşan kocamı yolda bisikletle destekleyeceğim. Çocukların belli noktalara gelip gitmesini ayarlayıp, babalarına alkış tutup maraton geleneğini öğrenmelerini organize edeceğim...
Bir yerden ötekine pedalla uçmak zorundayım. İyi ki koşmuyorum yani!
***

Haberin Devamı

BU DA BİR İLK / WEB TV

Saat 07:00’de start verildi.
Elit atletler herkesten önce, en önde başlıyorlar tabi.
Kocama el salladım. “Hadi koçum, adımların hafif, bağışların hayırlı olsun!” dedim.
Gerisin geri arabaya koştum. (Herkes bana garip garip bakıyor, herkes gider Start’a ben giderim tersine halindeyim ya; hatta adamın biri: “Start bu tarafta yanlış yere koşuyorsun!” diye bağırdı, çok komikti :)
Hızla kendimi eve attım.
Bisikletimi, kaskımı aldım. Asıldım pedallara.
İstikametim maraton parkuru.
Nasıl da güzel bir ortam, yollar araçlara kapalı, bomboş. Oh mis!
Pedalla Yoncacım pedalla!
Elimde iphone, maratoncuların parkurunun tam tersi yönde gidiyorum; gelişlerini yakalamak, görüntülemek için.
Upuzun bir caddedir Jumeirah Beach Road. Yol üzerinde villalar var. Kimisi dükkan, kafe; kimisi mağaza. Ama çoğunlukla ev. Maraton gününde o saatte kimsecikler yok iyi mi güzelim caddede! Millet bi zahmet uyanıp da kalkıvermemiş. Ayol evin önüne çıkacak alt tarafı :(.
Bi ben varım, birkaç tane de Avrupalı. Birbirimize bakıp acı acı gülüştük. Çok utandım tüm koşanlar adına, içim acıdı. Ayol evinin önüne çıksa ya insanlar diyorum içimden. Hemen twitter’a sarıldım: “Dubai uyansana! Maraton başladı, koşanlara alkış tutsana!”
Aklıma bizdeki yarışlar geldi. Yüzüm kızardı...
Neden Araplar gibiyiz diye iç geçirdim, hiç kusura bakmayın!
Onlar da uyuyor, erken kalkmıyor, biz de!
Oysa bir maraton o şehir için çok önemli.
Çok medeni!
Avrupalılar dizilmişlerdi belli kilometrelerde. Aralarda da görünmeye başladılar birer, ikişer. Ellerinde bayraklar, kahveler, çaylar, çocuklarını almışlar gelmişler. Kimisi koşan takımlar için meyve, enerji içeceği ile hazırlık yapmış, isteyene veriyor.
Sis, serin, karanlık, yağmur filan bunlar bir tek bizlere bahane! Medeniyet içinse bahane yok.
Ne olursa olsun, sporun içindeler, sporcunun da yanında!
15.km civarı sisin içinde öncü araç ve bisikletliler göründü.
Engelli yarışmacı geliyordu. Birinci...
Rüzgar gibi geçti ben sokağı inletirken çığlığımla.
Ardından elit atletler göründü.
Kocaman bir balık sürüsü düşünün. Birbirlerine inanılmaz yakın koşan 20-25 kişi. Nasıl hızlılar biliyor musunuz, olacak iş değil. Onların 15km’ye geldiği süreden 1 saat sonra ben anca gelirdim yani...o kadar yavaşım ben.
Aralarında tek bir “beyaz” yoktu.
Alkışladım hepsini.
Onlara benim alkışlarımın bir etkisi olduğunu hiç sanmıyorum. Uzayıp gittiler kocaman adımlarıyla.
Aradan bayağı bir zaman geçti, koşan biri daha göründü. Sisin içinden geliyor. Bu sefer bir “beyaz”. Utanıyorum böyle yazarken ama öyle...
Yanımda benle bir alkış tutan adam da meğer Abu Dhabi’deki Terry Fox koşusunu organize eden adammış. Gülümseyerek bana döndü, “Yanlış anlamayacağınızı bildiğim için söylüyorum, sonunda 1 beyaz göründü!” dedi, gülüştük. E doğru.
Heyecanla çocuklarımı aradım: “Çıkın, caddenin karşısına geçin. Babanız az sonra görünür, ben de yoldayım.” dedim.
“Biz çoktan çıktık Anne” dediler. Mutlu oldum. Üşenmeyen, sporcunun her şekilde yanında, sporun içinde çocuklar yetiştirmek hayalim. Oluyor sanırım.
Amin ve çok şükür.
Ellerinde pankartlar, geceden hazırladılar zaten. Geç yattılar sırf bu yüzden, olsun. Yaptıkları şey için uykusuzluğa değer.
Kocam göründü, bir sürü başka koşan da.
Amatör deyip geçmeyin hiçbirine, aylarca hazırlanılıyor maraton için yapayalnız ve azimle.
Bi ileri gidiyorum bi geri, hepsine elimden geldiğince destek veriyorum bisikletimle.
***
Maraton demek, ilk önce azim ve disiplin demek.
Bacaklarınla başlayıp, beynin sana oyunlar oynarken aklını kullanıp kendinle konuşmak demek. Beynin seni yarı yolda bırakınca da, kalbinle finişe gitmek demek...
***
Ben bisikletle heyecandan yerimde duramadığım için, bi basıp çocukların yanına gidip “Her şey yolunda, baba geliyor” diyorum sonra, yine kocamın yanına gidiyorum.
Gel-git, gel-git, her koşana alkış, arkadaşlarıma, ailemize telefonda bilgi ver: “şimdi geliyor, şimdi geçiyor, şimdi km şu, moraller iyi, saat bilmem kaçta şurada olcak, hazır olun..” vesaire derken, bisiklet tepesinde tek elle twit bile attım desem!
Bu arada her koşana “Ha gayret!” diye yüreklendirme, 4 yapraklı yoncalı düdüğümle gaz verme, iphone’dan naklen müzikle tempo tutmak da maraton destek paketime dahildi. İnanılmaz eğlendim. Koşmadığım yarışlarda gönüllü olmaya karar verdim.
Ben kilometrelerce destek veririm. Hiç gocunmam.
Neyse konuyu dağıtmamalıyım.
Yollar gün aydınlandıkça Avrupalılarla doldu. Kocasının-karısının-partnerinin yanında bisikletle benim gibi giden 3-5 kişi daha vardı. Onlarla arkadaş olduk yolda.
Hatta maraton sonrası beni durdurup “Sen bisikletle bize destek veren kadınsın, çok teşekkürler!” diyenler oldu. Hop gözlerim doldu hemen tabi.
Gerçi arada destek vermek için yola çıkmış Araplar da vardı, ama az. Oysa koşan bir sürü Arap da var. Hintliler çok daha aktif bu konularda kesin. Ama onlar zaten her zaman her yerdeler.
Nüfus meselesi :).
Bu işi bilen ve seven insanlar nasıl yırtınıyorlar maratonculara moral vermek için biliyor musunuz! Yılda 1 günlerini buna ayırıyor millet. Maratoncuları kucaklama günü oluyor aslında. Öyle güzel ki!
O sahneyi görseniz acayip duygulanırsınız.
Yapılamayacak iş değil hiç.
Bisiklet tepesinde olduğum için çok detay çekim yapamadım. Ama herrr şeyi yaşadım yine. Görürsünüz webtv çekimlerimde.
İnanın bana, bir “Ha gayret devam et...” sesini duyan en az 3-5km moral kazanıyor. Yürümeye niyeti olan en az 1-2km daha koşuyor, ağrısı olan gözleri dolmuş ama gülümsüyor...
Çocuklarıyla caddeye çıkan arkadaşlarım nasıl duygulandılar anlatamam size. Onlar da avaz avaz destek verip alkışlıyorlardı herkesi.
Bu ortamı, o azimle koşanları gören insan, o ortamdan asla ayrılmak istemez.
İnanın istemezsiniz.
Ben istemiyorum yani. Ömrümü maraton yollarında tüketebilirim zevkle.
O yüzden yırtınıyorum sizlere de anlatmak için, bize yani, şu sporun içinde ve yanında olmanız için. Türkiye’de bunca maraton var, yalnız bırakmayın koşanları diyorum ve sanırım bir yere de varıyorum. Varacağım!
Çok şükür.
***
Neyse, nerede kalmıştım?
Hah hatırladım.
Kocam bundan 10 yıl önce ilk koşmaya başladığında ben ona bin tane laf etmiştim. Yok işte koşmak çok zararlı, koşma vesaire diye demediğim laf kalmamıştı. Cahil cahil konuşmuşum işte bilmeden.
Adam haklı çıktı. İyi ki beni dinlememiş. İyi ki beni de kendine benzetmiş.
Hayatımda başıma gelen en iyi şey oldu koşmak malum. Sayesinde.
Evet işte, 10 yıl önce koşmaya başladığında, bir gün mutlaka 1 kere de olsa, 42km maraton koşacağına dair kendi kendine söz vermişti.
Bu sene sözünü tutmak için yola çıktı.
Onca seyahate rağmen, elinden geldiğince antrenman yaptı.
25 Ocak’daki Standard Chartered Dubai Maratonu’nda ilk maratonunu mis gibi koştu nitekim.
Üstelik Dubai’de bir ilke imza atarak, Dubai Otizm Merkezi için bağış toplayarak koştu. Meğer daha önce Dubai’de kimse böyle bir şey yapmamış. Bir Türk olarak bunu yapan ilk kişi olması bizi çok duygulandırdı.
Çok şükür iyi de bağış topladı. Hatta bağış çağrısında bulunduğu şirketlerden biri Otizm Merkezi’ne çocuklar için özel oyun odası yapmaya karar verdi, nasıl sevindik anlatamam.
Çok şükür. Yine...
***
Nitekim ben de destek mestek derken gel-git, o da ne 45km bisiklet yapmışım iyi mi!
Üstüne bir de maratonun son 3km’sini de kocamın finişini yakalamak için bisikleti bırakmak zorunda kalınca, Allah ne verdiyse koştum.
Ha bir de üstüne yüzeydim ucundan acık triatlon olurdu yani.
Denesem mi acaba?
(Annem şimdi bu sorumu okuyunca, fenalık geçirmiştir kesin, pardon anne :D)

Haberin Devamı

Böylece işte ilk defa Dubai Maratonu'nda koşmadım, yani :).
Sıra geldi Standard Chartered Dubai Maratonu 2013’ün sonuçlarındaki bana çok ilginç gelen noktalara.

1- Daha başka maratonları bilmem ama, buradakinde erkeklerin ilk 21’inin hepsi 1990 doğumluydu. Çok şaşırdım. İnanılmaz bir nesil desem yanlış olmaz sanırım.
2- Birinci olan Etiyopyalı Lelisa Desisa Benti 2:04:45 ile bitirirken, Berhanu Shiferaw Tolcha 2:04:48 ile, yani 3 saniye sonra ikinci oldu. Sıkı durun şimdi, Tadese Tola Woldegeberel de 2:04.49’la, yani ikinciden tam 1 saniye sonra üçüncü oldu! Düşünsenize, birinci ile üçüncü arasında 4 saniye, ikinci ve üçüncü arasında da 1 saniye fark var. Adamlar resmen 100 metre yarışının finişine girer gibi girmişler finişe! Dördünce ve beşinci arasında da 1 saniye var. Vay be!
3- İlk 21’in 14’ü Etiyopyalı, 6’sı Kenyalı, 1’i de Azeri.
4- Kadınlar da ise; ilk 6 Etiyopyalı ama yedinci İsveç’den.
5- Kadınlar birincisi Tirfi Tsegaye Beyene’nin süresi 2:23:23, ikinci Ehitu Kiros Reda ise ondan tam 16 dakika sonra geliyor ve 2:23:29 ile bitiriyor.
Bu arada bir ara bilgi, kadınlar mesafe uzadıkça erkeklere çok daha yakın süreler elde ediyorlar. Yani konu uzun mesafe ve dayanıklılık olunca kadınlar erkekleri oldukça sıkı zorluyor. (Bu bilgiyi çok seviyorum işte!:)
6- 2013 Standard Chartered Dubai Maratonu’nda 3 Türk koşmuş. 3’ü de erkek.
7- 10km’de ise 44 Türk vardı yarışan. 19’u da kadındı. Çok sevindim buna...

Yonca
“maratonperver”

Yazarın Tüm Yazıları