Paylaş
Sadece herkes kendi yaşadığını bilir ya, ben de kendimi ve bedenimi iyi bilen biri olarak şunu biliyorum ki; bu biber gazı bana DA hiç iyi gelmedi.
Bir şey oldu bana.
Ben eski ben değilim sanki. Ne fiziksel olarak, ne ruhsal olarak...
Tıpkı Ayşe’nin dünkü röportajında Selim Önder’in kızının anlattıklarından okuduğunuz gibi bir haldeyim… bir garibim. Nasıl üzüldüm Selim Önder’e... Ailesine başsağlığı diliyorum. Boğazım düğüm düğüm...
(Ayşe Arman’ın dünkü yazısı
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23578024.asp )
Bana da biber gazı çok dokundu.
Tam olarak anlatamıyorum belki ama, öyle.
Tıpkı Selim Önder gibi, ben de Gümüşsuyu’nda, Taksim Meydanı’nda, Gezi Parkı’nda, Harbiye’de, ara sokaklarda merdivenlerden aşağıya ine-çıka-koşa öyle çok biber gazına maruz kaldım ki, o günlerden beri 3 gün iyiysem, 3 gün kötüyüm.
O zaman sorduğumda yan etkilerini sadece kısa vadeli olanlar biliniyordu. İyi ama ben zaman geçtikçe daha kötü oldum.
Sonra bir baktım ki, ben gibi olanların sayısı hiç de az değil.
Hep beraber delirmedik ya!
Ben böyle değilimdir ki!
Bu ben değilim.
Sürekli baş dönmesi
Aşırı yorgunluk hissi
Sürekli durduk yerde düşen tansiyon
En ufak harekette nefes darlığı, acayip bir kalp atışı, nefes nefese bir hal…
Gözlerim kararıyor bir de...
Hatta görme sorunum oldu birden bire sanki, rahat göremiyorum
Sanki bedenimde kas yok
İçim erimiş gibi
Gücü yok ellerimin, kollarımın, bacaklarımın...
Yüzümde daha önce hiç olmayan döküntüler oluyor. Kaşınıyorum sürekli. Yanma da var yüzümde...
İyi olduğum zamanlar da var, yok değil.
Ama bir garibim işte.
Psikolojim da gel-git halinde.
Siren seslerine tahammülüm yok. Ağlayabilirim anında.
Geceleri uyuyamıyorum. Sıçrayarak uyanıyorum.
Yerde nefes alamayan, kıvranan adamı düşünüyorum. Sonra o feci halde olan yaşlı teyzeyi... bilmiyorum neredeler, nasıl haldeler... adlarını bile bilmediğim insanları düşünüp merak ediyorum ve çok üzülüyorum!
Nasıl ulaşacağımı dahi bilmiyorum ki o gün gördüğüm ve gaz içinde koşarken kaybettiğim insanlara...
Yalıkavak’dayım şu an. Kendimi resmen ruhsal ve fiziksel terapiye aldım. Televizyonu kapattım. Açmıyorum. Deliriyorum meraktan ama birkaç gün daha sabredip dirilmeyi bekleyeceğim.
Ölücek gibi oluyorum haberleri dinlerken.
İnanır mısınız bu satırı yazarken bile nefes darlığı yaşıyorum. Twitter ve facebook’dan da uzaklaşma molası verdirdim kendi kendime.
Zaten yazmak için ekran başına geçince anlatamam gözlerim nasıl acıyor...
Maillere filan bakmak kabus gibi şu an...
Hemen iyi olmam gerek; çünkü çok işim var...
Biber gazıyla kimin üzerinde bu kadar çok kobay gibi deneme yapılmıştır bilmiyorum. Ama bizim üzerimizde yapıldı resmen ve kahretsin ki sonuçlarını da yaşayarak göreceğiz! Şu hale bak... korkunç!
Ama bildiğim şu, eğer ben bu haldeysem, benden çok daha uzun süre ve daha sık biber gazına maruz kalan kişiler ne olacak, ne oldular, ne olacaklar...????
Dahası çocuklar, çocuklar ne haldeler?
Öyle kırgınım ve öyle çok soru işaretleri içindeyim ki!
Her şey düzelse, hayatım boyunca asla unutamayacağım haksızlık ve gereksiz şiddet görüntülerini kim temizleyecek bu hiçbir şeyi asla unutmayan hafızamdan?
Ruhumuzdaki tahribatı kim nasıl onaracak, hiç bilmiyorum.
1999 Yalova Depremi sonrası bu haldeydik...
Ama inanır mısınız, o depremdi... doğanın şiddeti karşısında insanoğlu acizdi.
Oysa Gezi Parkı’nda maruz kalınan biber gazı önlenebilir, hatta hiç olmayacak bir şeydi...
En çok bu sanırım beni her ne olursa olsun kendime getiremeyen....
Ölenler...
Yaralananlar...
Okudukça hastalanıyorum daha beter sanki.
Kendime gelmeliyim.
Yalıkavak bana iyi gelecek.
Bahçe ile uğraşmak bana ilaç gibi gelecek.
Bana DOĞA iyi gelecek.
Zeytin ağaçlarım, begonvillerim... hepsi iyi gelecek.
Gelmeli!
Bunu bize neden yaptılar ki?
Yonca
“kırık”
Haberci dipnot: Maillerinize cevap yazamadım. Twitter ve facebook’da da az göründüm bu ara evet. Hatta telefonlara da yetişemedim. Her şeyi kapadım. Ama inanın başka bir şey yok. Ne olur aklınıza saçma şeyler getirmeyin. Komplo teorisi hele, hiç üretmeyin. İki soluklanmam gerek. Gerçekten...kendimi kendime getirmem gerek. Ondan bi minik mola...o kadar.
Paylaş