Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Benim Dünyam’daki küçük kız

Benim Dünyam’da çok ağlayacağımızı bildiğimizden, öncesinde bir kadeh şarap içtik de gittik.

Haberin Devamı

Ben ancak sonlara doğru ağladım. Ama kuzenim Damla öyle çok ağlıyordu ki, o da gözlerini kaybedecek sandım!
Filmden çıkınca, bir daha şarap içtik ve üzerine bolca felsefe patlattık.
Herkes Beren Saat ve Uğur Yücel’den bahsediyor. Müthişler.
Ben ciddi ciddi Beren Saat fanıyım zaten. Düşünün üçüncü seferdir “Fatmagül’ün Suçu Ne?” seyrediyorum... Hâlâ!
Artık onun oyunculuğunun iyiliğine şaşırmaz olduğumu fark edip kendime kızdım.
“Yabancı” oyuncular gibi Beren Saat. Her role bürünüyor.
Uğur Yücel dediniz mi, akan sular durur. Sesine, yüzüne, oyununa hiç doyamadığım insan. İçinde olduğu her işe hastayım.
Ama Benim Dünyam’ı izlerken esas Melis Mutluç’a, yani Ela’nın küçüklüğünü oynayan kıza bir başka hayran olduk.
Uzunca süre, daha önce nerede izlediğime takıldı kafam. Sonra filmi izlerken acaba gerçekten görmüyor mu diye içimden geçirdim. Melis süper oynamış. Çok alkışlamak gerek Melis’i!
Hepimizi büyüledi.
Kadınlar tuvaletinde de herkes onu konuşuyordu.
Bir kadın “Umarım psikolojik danışmanı filan vardır çocuğun” dedi. Vardır diye düşündüm.
Bizde de artık böyle şeylere önem veriliyor.
Öyledir yani değil mi!
O gün o seansta sinemada hepimiz kadındık. Bir tek erkek vardı. Adam o kadar çok ağlıyordu ki, karısı gidip dışarıdan mendiller getirdikçe gidip adama sarılasım geldi. Seviyorum ben duygusal adamları.
Filmde bizi en çok etkileyen iki cümle ve bir felsefe şudur:
1- İmkansız diye bir kelime yok.
2- İnsanın iyilik yapmak için çok fazla şansı olmayabiliyor. O şansı eline geçirince iyilik yapmalı.
İnsan herhangi bir engelinden dolayı acınarak kazanılmaz. Kaybedilir. O insanı kazanmak için erkenden bilinçli eğitim ve imkân gerekir.
Yonca
“mümkün”

Haberin Devamı

Şikayet mercii Twitter

Sabah gözümü twitter’la açıyor, gece de onunla kapatıyorum.
Twitkolikim.
Nitekim BAE’de yerleşik Twittercılar arasında, hem takipçi hem de twit atma durumundan 52. olmuşum. Çok komik değil mi?
Haliyle bir sürü şey dikkatimi çekiyor twitkoliklere dair.
Türkiye aralıksız her şeyden şikayet ediyor Twitter’da.
Trafikten, politikadan, insandan, hayattan, kuştan, böcekten, yağmurdan, güneşten, soğuktan, sıcaktan, rüzgardan, ondan bundan şundan ama her şeyden sürekli şikayetçi, memnuniyetsiz, gıcık ve öfkeli...
Bir de çok hareketsiz.
Şikayet ve memnuniyetsizlikle oturduğun yerden beslenmek söz konusu.
Ben gülücüklü twit atınca, “seninki ne kafası” diye benden de şikayetçi.
Şikayet ettikçe şikayet edecek şeyler de artıyor. Öfke çoğalıyor.
Şikayet etmeyi aynı anda kessek nasıl olur acaba?
Kaybedecek ne var ki?
Bir denesenize.
Yonca
“şikayetçi”

Haberin Devamı

Güzel kadın kaynıyor

Arkadaşlar, memleket güzel kadın kaynıyor.
Kafamı nereye çevirsem bakakaldım. İstanbul’daki 24 saatim kadınları süzerek geçti.
Herkes mi güzel ve bakımlı olur yahu. Sabah kahvaltısında bile güzeller.
Estetikten gerilmiş ve ifade kaybına uğramışları saymazsak, taş gibiyiz maşallah.
Yonca
“turkishdelight”

Et kokuyoruz

Görünen manzara şu: Kebapçı, köfteci, kebapçı, köfteci, dönerci, dönerci, dönerci, et lokantası...
Yazın Yalıkavak’ta da dikkatimi çekmişti. Sokaklarda yürürken her yer et kokuyor.
İstanbul da et kokuyor.
Ayol deniz dibindesin, şurada tutup burada pişirebilirsin ama yok, her yer köfte kebap.
Bizde et deyince akla balık gelmiyor.
Oysa balık da ettir.
Bir zamanlar et ve balık kurumu ayrıydı bizde. Acaba hâlâ öyle mi?
Ne komik.
Ben et yemiyorum dediğimde, millet acıyor bana. Oysa en şahane eti ben yiyorum. Yakında yüzgeçlerim çıkacak ve hiç şikayetçi değilim.
Ey ahali tam mevsimi,
Vurun kendinizi rakı balığa!
Yonca
“balıketi”

Yazarın Tüm Yazıları