Aradığını bulamamak korkusu

Dünkü yazımı paylaşırken “bana endişeleriniz yazar mısınız?” dedim.

Haberin Devamı

Siz yazdınız ben okudum.

Kaygılar ve korkular içinde yanıyor buralar.

En çok da kadınlar!
Kadınların kendilerini bu kadar gerçekçi, bu kadar net ve dürüstlükle, dahası cesaretle dile getirmesi, bana umut verdi.

Derdini, tasasını, neden korktuğunu bildi mi bir kadın, çözümünü de üretir.

İlla üretir.

Hislerimizin farkında olduğumuz için dayanıklıyız da bence.

En büyük ortak korkumuz “kaybetme korkusu” veya arayıp bulamamak!

Sevdiğini, işini, maddi veya manevi gücünü, sağlığını kaybetme korkusu en yaygını.

Kaybetme korkusu gelmiş yerleşmiş kalbimizin ta ortasına.

Bu beni çok etkiledi.

Kaybetmekten korktuğun için yaşamaya çalışmakla, elinde olanı bilerek güvenle yaşamak arasında önemli bir fark var.

Bunlar insanı samimiyetten ve huzurdan uzaklaştırıp öfkeye yakınlaştırırken; elinde olanı bilmek gülümsetir, hoş gördürür, rahatlatır.

Güven verir.

Haberin Devamı

Demek ki “güven” duygusu eksik ve bunun üzerine çalışmalıyım diye düşündüm.

Kendine güven, karşındakine güven, hayata ve geleceğe güven.

GÜ-VEN!

Aklımızda bu tespit; sizlerden gelenlerden alıntıladım bugüne. Yani izin alabildiğim okurlarımdan. En sonda alıntıladığım 22 yaşındaki F’nin yazdıkları hele, beni çok etkiledi.

Nitekim...

Yalnız değiliz. Ne istediğimizi de, istemediğimizi de biliyoruz.

Bunu bile rahatlatır güven verir bir şekilde.
Yonca

“düşün çalış güven”

****

25 yaşındayım. Okulum 1 sene önce bitti. En büyük endişem daha ne kadar işsiz kalacağım ve işe girersem aldığım ücret kendi başıma yaşamama yetecek mi, yoksa hala aileme maddi olarak bağlı mı olacağım?

Bir diğer korkum da; beni sevecek, bana değer verecek bir adama rastlayamamak. Bu arada sayenizde koşmaya başladım. Önce evde yürüyüş bandında başlayan maceram şimdi yeni bir ayakkabı alıp sokağa çıkmamla devam edecek.

S.Y.

****

Yaş 31.

Ailenin tek çocuğu olarak üzerime titreyerek yetiştirilmenin verdiği sorumlulukla yaşamak zor. Endişem, kendi ayakları üzerinde duramayan bir kadın olmak. Sürekli aileyle birlikte, onlara bağlı yaşamanın verdiği bir dezavantaj.

Haberin Devamı

Ben de sonucunun hayatımın en iyi zamanları olacağına inandığım şeyi yaparak, kendi ayaklarım üzerinde durabilen biri olma yolunda karar aldım.

Artık içten içe ailesine bağlı kalmayan güçlü bir kadın var içimde. Kendi yolunu çizen...

Hiç ülkesi dışına çıkmamış biri olarak denemeye değer dedim ve yurt dışına yerleşip kendi hayatımı kurmak ve yeni yaşımda yeni bir hayata başlamak için 9 Nisan’da yeni hayatıma başlıyorum.

E.E.

****

Yaş neredeyse 44....

En büyük endişem;

1-Ailemden birini yitirmek.

2-İşsiz kalıp başkasına muhtaç yaşamak

3-İnsanların güvenini kaybetmek

N.U.

****

48 yaşındayım, en temel endişem; "Zaman geçiyor, ben çok arkadayım" endişesi.

2 çocuğumuz var. Onlarla geçireceğim zamanın azalması beni kahrediyor.

Haberin Devamı

Eskiden kendimi "sinirli olmamalıyım, mutsuz görünmemeliyim, çocuklarımı hayal kırıklığına uğratmamalıyım, eşim bazen umudumu kaybettiğimi anlamamalı” diye zorlardım. Şimdi nasıl hissediyorsam öyle görünmekten endişe duymuyorum.

Son günlerde çocuklar beni diğer meslektaşlarımla ve onların ekonomik koşullarıyla karşılaştırıyorlar. Daha çok para kazanmak için onlarla geçireceğim zamanı azaltmam gerektiğini bilemiyorlar. Bu karşılaştırma beni çok kırıyor.

Yine de küçücük bahçemizdeki elma ve portakal ağacının altına evdeki organik atıkları gömen eşimi, budanması gereken kauçuk ağacı budanırken "ağacımı kesmeyin" diye yeri göğü inleten oğlum ve kızımı gördükçe mutlu oluyorum.

N. T

****

22 yaşındayım.

Haberin Devamı

Öğretmenliği kazandım. İstanbul'a atandım.

K. Maraşlıyım.

İçime sığmayan hayallerim, ruhuma dar gelen bir zihnim var. Daha çok okumaya, daha çok gezmeye, daha çok görmeye çalışıyorum. Elimden ne kadarı geliyorsa hepsini yapıyorum planlarım için. Bilmediklerimle karşılaştıkça daha büyük bir hırs oluyor içimde. İstanbul'a öğretmen olarak atanırken de, tercih etmemdeki en büyük sebep hayallerimdi. Birçok imkanın bu şehirde daha fazla var olmasıydı.

İyisiyle kötüsüyle, tahammül edilemeyeninden en keyif alınanına kadar her türlü insanı tanımaktan acayip keyif alıyorum.

Benim de “yalnız kalma” korkum var. Liseden beri yatılı okullarda okudum. Yatılı okulda annesini babasını kaybettiğine şahit olduğum arkadaşlarım olmuştu. Her izin sonrası onları arkamda bırakıp okula dönerken, acaba ben geri gelene kadar bir şey olur mu diye korkardım.

Haberin Devamı

Yine oluyor; ama sanırım alışmak diyorlar buna. Şimdilerde daha az hissediyorum.

Lisede, daha delikanlıyken ben (bu tabir sadece erkekler için kullanılmamalı) ikincisi ve üçüncüsü üniversitede 3 erkek arkadaşım oldu. Bakış açıları, düşünüşleri içime sinen, gerçekten hoşlandığım; zaman ilerlese daha çok sevebileceğimi düşündüğüm insanlardı. Ama “zaman” hiç o kadar uzun olamadı.

Atandım, çalışıyorum, kendi paramı kazanıyorum. Hayatın normal akışında önümde evlilik görünüyor. Ve ben biliyorum ki bu evre olumlu şekilde atlatılmazsa büyük bir psikolojik çöküş yaşanacak. Karşıma çıkan insanlar şu sıralar hep içine kapanık, çekingen tavırlı. Olmuyor yani.

Aradığım şey büyük büyük mal varlıkları, yüksek hayatlar, bir sürü para, müthiş bir kariyer değil. Uzun uzun, hiç sıkılmadan sohbet etmek istiyorum, sofrada ne olduğunun önemi yok, muhabbet olsun istiyorum. Perdemin çeşidi, kanepemin rengini hesaplamak değil; didin didin biriktirdiğim o kıymetli parayla, yanımda aşık olduğum adam, dünyaları gezmek istiyorum.

Hiç yaşamadım ama, cinsel bir dürtüyü tatmin için değil, tutkuyla sevişmek için istiyorum. Onun başı benim göbeğimde saatlerce kitap okumak istiyorum. Birlikte yemekler yapmak, kek çırpmak, saçma mı mantıklı mı sorgulamadan ortak 'hadi'ler biriktirmek istiyorum.

Ben onu bunu şunu önemsemeden birlikte atan iki kalp istiyorum!

Bunu bulamamaktan korkuyorum.

Çünkü hep 'işte bununla olur' dediklerim, bir sebeple bakıyorum yoklar. Bana bunları bu kadar düşünmen bunun için endişelenmen için erken diyebilirsiniz, bazen annemle paylaşıyorum öyle söylüyor. Bir kaç fikirsize göre ise bu “erkeğe susamışlık”. Yazarken yüzümü buruşturdum.

Bu insanların karşı cinsle kurulan gönül bağını, gönülden muhabbeti, birbiri içi atan iki aşık kalbi böyle iğrenç bir tabirle, sadece cinsel bir dürtüye bağlayacak kadar basite indirgemeleri sinir bozucu.

Ve ben bu dünyada sahip olunabilecek en büyük servetin mutlu bir yuva, sadık ve seni seven bir eş olduğunun bilincindeyim. Ailemde hep birbirini seven iki insan gördüğümden belki, benim ilişkilerden umudum çok.

Annem hala babama nasıl aşık olduğunu anlatır.

Bunu bulamamaktan korkuyorum!

“Kader kısmet nasip” deyip kenara çekil diyorlar.

Tamam kader, tamam kısmet.

'Ama' kendi cüzi irademle elimden gelenle bu yönde kendim için bir şeyler yapmak istiyorum; fakat bu pazardan alınan bir şey değil ki en iyisini alayım.

Aşk'ın bu dünyayı güzelleştiren tek şey olduğunu düşünüyorum.

Bunu yaşayamamaktan korkuyorum!

Nil Karaibrahimgil bir şarkı yapmış 'herkes aşıktı ben yalnızdım çok...' diye... Öyle işte.

Yaşım küçük mutlaka ileride farklılaşacaktır düşüncelerim bunun da farkındayım ama, bu endişeyle baş etmek şimdilik zor.

Şu İstanbul şehrinin kalabalık yalnızlığını da fark ettin mi, benimki gibi bir endişeyle savaşmak daha da zorlaşıyor.

Oradan bana bakınca nasıl göreceksiniz çok merak ediyorum.

Bir gazeteci büyüğüm 'Çok Ver. Az Bekle. Endişe Etme' demişti.

Yazdım yazabileceğim her yere; aklıma, gönlüme.

Gel gör ki endişenin sadece cümle içinde “etme” denen kısmı kolaymış.

Büyüklerimden, başkalarının hayat tecrübelerinden öğreneceğim daha çok şey var.

Umarım bir cevap verir, yüreğe su serpen o umutla yazılarınız gibi bu konuda benimde hep aklımda tutacağım bir iki cümle yazarsınız.

Aksi için de teşekkürler.

F.

“direnecek”, “umutlu”

****

Ey güzel kalp, cesur yürek F,

Sana gıpta ettim. 22 yaşımda senin kadar bileydim hayalimi, sevdiğimi, istediğimi ve neyi kabul edip etmeyeceğimi... ve bu kadar iyi ifade edebilseydim... Bilmiyorum şimdim nasıl olurdu. Dahası endişemi bunca sevgiyle ifade edebilseydim keşke.

Nasıl da sevgiyle, sabırla dile getirmişsin kendini.

Tek bildiğim şey şu; zamana karşı yarıştın mı o kazanıyor. Zamanla arkadaş oldun mu da sen zaman kazanıyorsun. Hayat uzadıkça uzuyor.

Bunu nasıl yapacağını ise, sana sadece senin içindeki ses söylüyor.

Bir de umut var demek isterdim sana baktığım yerden.

Kendini bu kadar cesurca, açık kalplilikle ifade edebilen sen, bana umutsun mesela.

Hayallerine ulaşamayacağından ürken yürek, onlara ulaşmak için elinden geleni ardına koymaz çünkü.

Ve dahası aşkın gücüne inanırım demişsin. Çok güzel bir insan bana “sevmek, aşk en büyük güç ve aktivizmdir. Eğer bir şeye çok inanır ve seversen her şeyi yaparsın” demişti.

Ben de sana bunu demek isterim.

Aradığın şeyi biliyorsun, git bul.

Orada...

Yonca

“hayran”

Yazarın Tüm Yazıları