Paylaş
Bu duyguları düşününce öğürmek, Kapıları kırıp koşarak kaçmak geliyor. Gözüm kararıyor. Gittiğim “co-active koçluk” kursunda bu duygulara dair bir çalışma yaptım ve akşamına eve bitik geldim. Eve girdiğimde herkes bende bir acayiplik olduğunu anladı. “Çok zor bir gün geçirdim. Erkenden uyumak istiyorum” dedim. Gidip yattım. Yonca asla erken yatmaz. Kesin ciddi bir durum yani. Sabah uyandım ki, Aslan Cem bana bir kart hazırlamış. “Süper Kadın”, “Süper Anne”, “Annemi her gün daha çok seviyorum” yazan 4 Yapraklı Yoncalı bir kart. Nedense sevinemedim karta.
Instagram’da da hissimi paylaştım. Oysa herkes altına “ne şahane, ne şanslısın, ne güzel çocuk” yazıyordu sürekli.Yorumlar beni iyice fena yaptı. Kursta yüzleştiğim şeyi Aslan Cem alıp yüzüme lök diye
çarpmıştı işte. Aman kimse üzülmesin, aman kimsenin canı yanmasın diye ta çocukluktan itibaren ne çok emek ve çaba! Büyüdüğünde de; “Aman çocuğum, ailem üzülmesin” diye bin bir çaba ve takla. Çabalamaktan, idare etmekten, takla atıp yok öyle bi şey gibi yapmaktan ne hale gelmişiz kısmına bak(a)mıyoruz. Uluorta hüngür hüngür
ağlarsam herkes travma yaşayacak ve dünyanın sonu gelecek ve ben herkesi sonsuza dek lanetleyen insan olacağım!
Öyle mi? E şimdi halimi sakladım da ne oldu? Endişe mezarlığı! Dahası mesajım şu oldu; “canın yandığında mümkünse git odanda uyu kimse görmesin! Sen kendin dahil. Hem benden hem kendinden hem duygundan kaç çocuk!”
Oysa çocuk hali gayet anlamış ki evladım “endişesinden” bana pankart hazırlamış. Oysa çatlayana kadar ağlasam
da bir şey olmaz, biter gider. Karta bütün gün baktım. Akşam Aslan Cem ve Destina’yı aldım karşıma:
“Dün gece kendimi sizlerden saklayıp o odaya kapanıp uyumadan önce, içimden geldiği gibi sizin yanınızda ağlasaydım... Çocuklar bugün yaşadığım yoğun duygular beni sarstı. Ağlamak istiyorum. Rahatlarım. Sizden gizlemek istemiyorum. İnsan nasıl hissedi orsa öyle bir süre kalabilir. Ben yaparsam siz de yaparsınız. Sonunda kötü bi şey olmadığını, tam tersine iyi olduğunu görürseniz, yapması daha kolay olur hatta.
Duygularını koyvermenin bir yaşı başı yeri zamanı yok. Var diyorlar ama bence yok. İçinden gelen neyse o. Kalbinin sesi ne diyorsa o. İnsan kendine düşme hakkı vermeli ve güvenmeli. Erteleyince dert büyüyor, öfke birikiyor. Bir daha kaçmayacağım, saklanmayacağım. Bana da, kendinize de, duygulara da güvenin. Kötü bi şey
olmaz, iyi olur.” Çocukların yüzünüzü görmenizi isterdim. Endişe sıfır, kocaman “OH BE!” akıyordu.
Aman kimse üzülmesin dedikçe üzüntünün kölesi oluyorsun. Benim yakamı bırakmadığı gibi o duygu gidip bi de en
sevdiklerimin boğazına yapışıp beni iyice çaresiz eli kolu bağlı kılıyormuş.
Gel de öğürme köle! Yaşadıkça özgürüm. Benle bir herkes özgür. Yaşa be Yonca! Hayat amacım da bu ya...
Ben, kalbimi açtıkça umut veren, böylece insanlara her nasıllarsa özgürce öyle olmaları ve sevdikleri şeyi yapmaları için onları yüreklendiren Yoncayım. Yüreklendirmek... çok güzel bir fiil değil mi? Ne güzel bir pazartesi. Yonca “çırılçıplak”
Paylaş