Paylaş
Ay ne olur, “Yok artııık!” ünlemi vermeyin ayağımın 41 numara olduğunu öğrendiğiniz için bu cümlede. Evet öyle; ben büyük ayaklı bir kadınım! Gideceğim yere daha çabuk varmak içiiin, attığım her adımda yeri göğü inletmek içiiin, tepem attı mı okkalısından bir tekme savurup rüzgarıyla devirebilmek, denizde palet niyetine kullanmak içiiin vesaire vesaire vesaire. 1 numaradan bi şeycik olmaz deyip sıkış tepiş 40 giysem de, aslında 41 ile rahat ederim. Bu, zamanında hamileyken 25 kilo alıp ısrarla herkese “18 aldım!” demem gibi komik bir şey mesela. Ne giyersem giyeyim, başparmağımın yanındaki iki numaralı o parmak hep bir adım ötede. Hem uzun, hem de bir o kadar da ince. E.T.’ nin o uzun el parmakları görüntüsünde. Valla öyle. Hele açık ayakkabı mı giydim, Ah Melis (Alphan) kulakların çınlasın, o parmak hep yere değer ve de akşam eve dönünce çok gülerim; çünkü bi tek onun altı kirlidir, toz toprak içindedir. En yaramaz parmağımdır, afacandır. Her toza, çamura burnunu en önce o sokar, başına da gelmedik kalmaz. Kadınca bir çabayla, içeri çekerim onu arada gözüm takılınca ama nafile, o yine kafasını uzatır ben konuşmaya dalınca. Her kanepenin ayağına onu çarparım. Her sandalye bacağına takılır, yılda bir kere mutlaka kırar, acısından avaz avaz ağlarım. Hatta bir kere o parmak zaten kırıkken, buzdolabının üzerinde duran mıknatıslı süs zımbırtısı ta oradan kayıp tam da onun üzerine düşüp beni acıdan zıp zıp zıplatmıştı. E uzun olunca ıskalaması da zor haliyle. Anlayacağınız bayağı cefalıdır ömrü o parmağın şu nacizane bedenimde. Acıların parmağıdır, iki numaralı uzun parmağım; ama çok severim kendisini yine de. Onun yüzünden nice beğendiğim, o ennn kadınsı “femme fatale” ayakkabıları alamam, çünkü her parmağımı saklasam, onu saklayamam. Yine de arada dayanamam alır giyerim, eve gelip altına bakıp kirlendiğini görüp ayakkabıya göz kırpıp “Şerefine şekerim, kirlendiğine değdi!” derim. Dr. George Sheehan’ın yazdığı “Running and Being” kitabında okuyunca öğrendim, meğer bunun adı “Morton’s foot” (Morton’un ayağı) sendromuymuş. Parmak benimkisi gibi diğerlerinden açık ara uzun olmasa, 1mm uzun olsa bile, bu bir sendrommuş. Böyle uzunparmaklıgiller daha çok bel ağrısı çekermiş. O yüzden bizler daha iyi ve uzun esneme hareketleri yapmalıymışız spor sonrası. Hatta bu parmağın uzunluğundan kaynaklanan ağrı için, ayak altına bir yastık bile varmış özel. Bunu da yeni öğrendim mesela, tam da belim ağrırken iyi oldu aslında. Yıllardır “Parmağın önde gidenisin!” derdim, yazacaktım onu kaç zamandır, nedendir bilinmez, geçen hafta Melis’in yazdığı ayak estetiği ile ilgili yazıyı okuyunca nasip oldu anca. Melis’in yazısını okurken, bir insanın ayakkabı için ayak estetiği yaptıracak kadar kafayı sıyırmasına acıdım valla. “Rahat bırakın bedeninizi!” diye bağırasım geldi insanlara. 2011’de içhuzuru diledim, kendini beğenme kabiliyeti, kendini sevebilme becerisi diledim bundan muzdarip bütün insanlara. Bu arada, taaa zamanında;
Sindrella’ nın bir Çin Masalı olduğunu, oradaki çirkin üvey kardeşlerin “büyük” ayaklarına sığmayan ayakkabının Sindrella’ nın “küçük” ayaklarına olmasının, Çin’deki inanışa göre, ayakları küçük olan kadınların daha akıllı ve güzel olduklarından kaynaklandığını, küçük ayaklı kadınların daha iyi olduğunu düşündüklerini, benim 41 numara postallara baka baka anlatmıştı Oya Başak Hocam okulda. Sonra dehşet içinde ayaklarıma bakan bana dönüp, “Yonca’cım sen istisnasın, sakın bunu kafana takma, seni böyle sevecek adam da çıkar!” demişti de kahkahayı basmıştık sınıfta. Sanırım ben işte o günden beri barışığım bu durumla. Ayol büyük ayak masallara konu olmuş, uzun parmak desniz bir sendroma ad vermiş baksanıza! Hem, o parmak bu kadar uzun olmasaydı ne bu kadar çok şey bilecektim, ne de yazabilecektim hakkında. E üstelik beni koca ayaklarımla seven bi adam da var yanımda, 2 koca ayaklı minik çocuğum da...
Her şerde bi hayır vardır mutlaka.
Yonca
“uzunparmak”
Paylaş