Paylaş
Kendim de şaşırdım. Bu kadar çok üzüleceğimi hiç beklemiyormuşum belki de.
Belki de bunca yükü kaldıran bir yürek ölmez sanmışım kendimce.
Haberi aldığım gibi yazmaya başladım duramıyorum bir şekilde.
“Bir üzüldüm ama öyle bir üzüldüm ki!” deyip duruyorum.
“Tam da hayat bu çocuk!” deyip duruyorum.
Naim Süleymanoğlu dedirtiyor bunu bana!
Küçücük bedeninle, küçücük yaşında, kendinden 3 kat fazla ağırlıkları taşıyabilen bir kalpsen işte tam da, bu kadar erkenden gidiveriyorsun al sana!
Halterleri taşıyor da, aha şu dünya yükünü kaldıramıyor insan.
Ne çok büyük gurur yaşattı bize.
Olimpiyatlar şampiyonu... 3 kez!
Ama öyle herhangi bir şampiyonluk değildi onunkisi.
Bana, bizim de olimpiyat şampiyonu olabileceğimizin hayalini kurdurmuştu.
Çocuk kadar bir insanın, bir çocuğun hatta, kendinden çok çok ağır, çok büyük bir yükü kaldırabileceğine dair kafamdaki bütün kavramları alt üst etmişti.
Gülümsemesi vardı...
Koca halteri kaldırıp bıraktığındaki o gülümsemesi.
Minicik bir çocuk. Bizim komşu çocuk.
Öyle bir sıcacık gülümseme... Masum. Masum bir çocuk, o kadar güçlü ki, dünya sahnelerinde kanıtlıyor çocukların gücünü göstere göstere... Aynı sahne sonra alıp seni sinek gibi eziyor tüm basitliğiyle.
Onca şeyi taşıyorsun, şuncacık bir şeyleri taşıyamayabiliyorsun.
İnsansın be işte!
O küçük cüsse kim bilir başka ne biçim ağırlıklar taşıdı ki, o halteri bu kadar tüy gibi kaldırıverdi dünyanın gözü önünde.
Benim içimde nasıl bir önyargı vardıysa artık çocuk kafamla, cüsse yaş kilo ağırlık vesaire...
“15 yaşında dünya rekoru kırılırmış demek ki!” dedirtti bana.
“Bir çocuk da dünya rekoru kırar”ı gösterdi tüm dünyaya!
Ben 16 yaşındaydım Seul’de olimpiyat şampiyonu olduğunda. İzlediğimde ne kadar şaşırdığımı, ne kadar çok şey düşündüğümü hatırladım.
Bizim o zamanlar küçücük bir dünyamız vardı. Televizyonlar sonsuz kanal değildi.
Biz başkalarının olimpiyatlarını izlerdik. Başkalarının büyük hayallerine bakarak hayal kurardık.
Sonra o geldi birden, Naim Süleymanoğlu, yaşım belki tam o yaştı da ondan bu kadar işledi içime diyeceğim ama, dünya tarihine geçen, tüm zamanların en iyi haltercisi denen bir adamdan bahsediyoruz nihayetinde.
Haydarpaşa Garı’nda o kocaman ağır bavulumu çeke çeke giderken de o gelirdi aklıma. Kendimi Naim Süleymanoğlu gibi hissederdim kendimden ağır bir şeyi taşımak zorunda kaldığımda. Yaparsın kızım... Taşırsın!
Sonra 5 yıl önce bir test yaptırdım, genetik testi. Sonuçlar geldi; “dayanıklılık sporları, uzun mesafe koşu geni ve bir de halterde güçlü, yetenekli” filan yazıyordu kahkaha attım okurken. Cılızcacık kollarımı düşündüm. Ulen benim nerem halterci!
Sonra aklıma ışık hızıyla gelen Naim Süleymanoğlu!
O minicik 15 yaşındaki adama bakıp kimse ağırlığının 3 katı halter kaldırır demezdi.
Ama o kaldırdı. 200 kilo!
Çocuk yaşında kendinden bunca ağır yük taşımak, dünyaları aşmak, tarihe geçmek, dünyanın yükünü taşımak...
O yükleri taşıdığın için şampiyon olurken, dünyanın başka yüklerini yüreğin almadığı, aklın taşımadığı için erkencecik gidivermek.
Ah bir üzüldüm ki...
Kendim gibi üzüldüm.
Bazı insanların insanda bıraktığı iz çok başka.
Cızzzz izi.
Çocuk yüzlü, masum gülüşlü, ağırlıkları tüy gibi hafif kılan adam...
Naim Süleymanoğlu...
Gururlandırdığın, bir dolu hayali mümkün kıldığın, hayal kurdurtup kafamdaki kalıpları altüst ettiğin için teşekkür ederim.
Dilerim, yüklerinden kurtulmuş ol.
Yonca
“1ton”
Paylaş