Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Dışarıda hayat diye bir şey var

Dışarıda hayat var.

Haberin Devamı

Kötü hava koşulu yoktur da, yanlış giyim vardır diye bir şey de var.
Yani ne olursa olsun, o koltuktan kalkıp dışarı çıkıp yürüyebilmelisindir değil mi?
Canın çektiğinde, o dışarıdaki banka oturup nefes alacağın, sağında solunda dolaşan birilerini görüp sessizce hayatındaki stresten mola alırken, kendine nefes al ver yaptıracağın bir yerler olmalıdır değil mi?
Vardır öyle bir yer değil mi?
Mesela ben bunları yazarken aklına bir yer geliyor mu hemen?
Evinin az ilerisinde, veya birkaç durak sonra ulaşabileceğini düşündüğün bir yer var mı hâlâ?
Veya orada olduğunu bilmenin sana yettiği, gitmesen de, istersen gidebileceğin bir yer olduğunu bilmek mesela, ne muazzam bir lüks ve özgürlüktür bunu hiç düşündün mü acaba?
Çünkü öyledir. O yer orada vardır ama yok olduğunda koyar insana.
Kaybedince anlarsın o yerin senin için önemini. Özlersin o varlığını hiç umursamadığın şeyin sana verdiği özgürlük ve sığınma hissini.
Yaşadığın şehirde, gidip takılabileceğin AVM dışında hele de açık hava yerlerin olması o kadar önemlidir ki!
Deniz kenarında bankların olması, kumunda taşında oturup ufka bakacağın sahilin olması...
Oturduğun semtte bir küçük parkın olması, o kadar büyük bir nefes alma alanıdır ki!
İster gider ağaçların altında oturursun, istersen dolanırsın.
Birileri koşarak geçer yanından, spor yapıyordur, birileri de yürüyordur.
Balkondan kafanı uzattığında görüyorsundur belki de sadece.
Çocuklar vardır içinde gülerek koşturan sağa sola.
Tek başına olsan, en kötü gününde oradan geçiyor olsan bile havanı değiştirir o alan.
Ağaçların olduğu her yer, küçük ve olmasa da olur diye hor görülüp gözden çıkarılabilen her yer, senin en önemli ve tek nefes alma alanındır aslında.
Seni zehirleyen, sürekli içeriye hapseden o şehir hayatındaki tek harbi özgürlüğündür sokaktaki, dışarıdaki hayatın bir bakıma.
Şehirde yaşayan, binaların içine kurumsal kölelik yüzünden tıkılmak zorunda kalmış insanların hem kendilerine, hem çocuklarına nefes aldırabildikleri yerler zaten çok az.
Az dediğimize şükretmek zorunda kalacağız diye endişe ediyorum, çünkü kalan o minicik alanların bile ortadan kaldırılması söz konusu.
Maçka Parkı tehlikedeymiş şimdi de...
Tam anlayamadığım bir dolu haber geldi.
Anlayamadığım o karmaşadan, bilinmeyenden, alınamayan kesin bilgilerden ürktüm.
Tam ve kesin bilgi alamadığın her şey elinden pıt diye kayıp gidiyor çünkü.
Binlerce insanın, yüzlerce arkadaşımın Maçka Parkı’nda koştuğunu, spor yaptığını biliyorum.
Sırf işi o tarafa düştü diye içinden geçerken mutluluktan fotoğraf çeken o hiç tanımadığımız bir kişinin mutluluğu adına bile dokunulmaz Maçka Parkı’na.
İçinde yaşayan kuşu, börtü böceği bilmem kaç yıldır orada.
Maçka Parkı onların evi, yuvası, yaşam alanları.
Her konuda anlaşmak zorunda değiliz.
Nefes alma hakkımız konusunda bari birleşebiliriz.
Bir şeylere “Hayır” diyebildiğimiz sürece, “hayır” deme hakkımızı kullanabildiğimiz sürece özgürüz, hatırlatmak isterim.
Ve insan, ne kadar içeri kapatılır, ağaçla, yeşille -yani hayatla- arasına mesafe konur, dört duvar arasına ve televizyon ekranına hapsedilirse; ne kadar nefessiz bırakılırsa o kadar başkasına köle ve mahkûm kalır.
Doğaya gitmek, yeşili görmek, açık havada yürümek, ağacın, yeşilin, havanın o kudretli sessizliğini dinlemekse sana hayatı ve yaşama hakkını hatırlatır.
O yüzden park dediğin şeye dokunmak, şehrin değil, senin de hayat hakkını elinden almaktır.
Maçka Parkı, içinde barındırdığı tüm canlarla birlikte, hayatta kalmalıdır.
Yonca
“parklara özgürlük”

Yazarın Tüm Yazıları