Paylaş
“Zeytin ağacıyla kendime yeni kökler saldım Ege’de.
Denize doğru kökler saldım, kalın kalın.
Sımsıkı.
Dallarımdan sürekli meyve verdiğimi, birilerine hayat verdiğimi düşünür oldum.
Hayatımı her zor koşulda;
denizin dalgasına, fırtınanın rüzgarına karşı yüzlerce yıl devam ettirebildiğime inandım.
Ben artık bir zeytinim.
Yemyeşil dallarımda zeytinler dolu.
Güçlü.
Dimdik duruyorum dalgaların karşısında.
Ne rüzgârlar esiyor, ne tuzlu deniz suları vuruyor ruhuma; bana mısın demiyorum hayata!
Ölümden korkmuyorum.
Yaşıyorum bir zeytin gibi.
Kendi dalımda.
Şanslı ve özgür.
Benim adım Yonca.
4 Yapraklı Yonca...”
Gelin görün ki bu yaz Ege’de saldığım kökler yaralı. Dallarım kırılıveriyor en ufak esintide.
En ağırıma giden de ne biliyor musunuz, her şeye rağmen, dalgalara, rüzgâr ve fırtınalara rağmen nefes almaya çalışırken, alakasız birilerinin bitmek bilmeyen ders verme çabaları.
Tuzun kuru şeklinde yorumlar yapmaları.
Hele de kadınsan, en çok kadına haram iki gıdım mutluluk veya huzur veya üzülme, hasta olma, zor zaman geçirme hakkı.
Hakkımız değil bizim zorlanmak.
Yediğimiz hep önümüzde yemediğimiz arkamızda.
Arka kapağıma boşuna “zeytin” yazmadımdı yani.
O yazdığım kitapta şöyle şeyler de yazmışım:
“1 ağaç için ölürüm ben...”
Ağaçlar ve doğa üzerine bir dolu şey yazmıştım zaten kitapta.
Bir sürü başka şey de yazmıştım. Sanki birilerine ödeyecek borcum varmış gibi yazmışım, şimdi düşünüyorum da...
Oysa ödedim hayata dair tüm maddi-manevi borçlarımı ben. Hele bir düşsün yakamdan bir süreliğine...
Çocukluğumdan beri çabalıyorum, çalışıyorum.
Tüm dünyayı evlat ediniyorum kendime, korumak, kollamak, sorunlarını çözmek için.
Mola istiyorum... Azıcık.
Arada isyan ediyorum. İsyan etmek de bir hak, bir duygu.
Anasını sattığımın duygular aleminde ne duygu varsa yaşanacak hepsini yaşamayı kabul ediyorum; yenilgiler dahil, başarısızlıklar dahil, rüzgârdan kırılıp fırtınadan batmalar dahil.
Düşme hakkımı, kaybetme hakkımı, yenilme, başarısızlık yaşama hakkımı istiyorum...
Off lanet olsun! Bakmayın bana siz.
Tadım yok...
Ama her ne kadar tadım yoksa da, benim için her şeyden önemli olan bir şey var.
Salih Madra’nın change.org’da açtığı Zeytin Hayattır kampanyasına verilmesi gereken imza desteği.
Zeytinliklerin ölümü demek olan yasanın engellenmesi için imza atılması gerek. Hâlâ geç değil, hâlâ yapılacak şeyler var. Kurtarabiliriz yani.
Yeter ki imzanızı basın. Alt tarafı 40 bin imza daha atılacak ve zeytin ağaçları kurtulacak...
Bir işi de sonuna kadar götürelim Allah aşkına.
Bu kadar zor mu girip imzalamak ve paylaşmak?
On binlerce arkadaşım var sosyal medyada, bakıyorum üç-beş kişi imzalıyor. Ağzım açık kalıyor!
Ben insanları eksik ve yanlış mı tanıyorum diyorum...
Herkes konuşuyor ama harekete geç dedin mi, tıs yok.
Yapacağınız şu linke gitmek ve imzalamak ve sosyal medyada herkese çağrıda bulunup imzalanmasını sağlamak.
change.org/zeytinhayattir
Düşünsenize oturduğunuz yerden hayat kurtaracaksınız ve aslında bu sizin hayatınız gibi... Zeytin hayat verir çünkü... Verir.
Hayat kurtaralım istiyorum.
Kendimi kurtarmış gibi hissedeceğim...
O denli!
Yonca
“siyahyeşil”
Sol bileğimdeki zeytin dalı
Sol elimin bileğinin iç kısmında çocuklarımı simgeleyen iki adet zeytini olan bir zeytin dalı dövmem var.
Ona bakıyorum sürekli.
Ne zaman başım sıkışsa, içim daralsa, korksam, üzülsem sağ elimle ona tutunuyorum.
Zeytin ağacı, benim korkularımı yenmeme yardımcı olan, ömrümü uzatan ağaç.
Her türlü hava koşuluna dayanır.
Denizin dibinde, kökleri tuzlu suyun içinde bile olsa, büyümeye devam eder...
Susuz kalsa da devam eder yaşamaya. Kökleri gider bulur suyu bir yerde, yılmaz asla.
Kolay vazgeçmez koşullar zorlaşsa da...
O zeytin dalındaki iki zeytini de çocuklarıma miras bırakmak istediğim şeyleri hatırlamak için yaptırdım.
Ben; çocuklarım doğayı seven, hiç kimseye, hiçbir şeye zarar vermeyen, hoşgörülü, sporcu, adil ve düşünebilen insanlar olsunlar dilerim.
Yonca
“zeytindalı”
Paylaş